bir ferman karacam siiridir.filistin’deki yasananlar uzerine,aci uzerine super bir siirdir.
seni de vururlar bir gün ey acı 
uçuşup durduğun kanatlarından 
sazın sözün türkülerin tükenir 
ellerin koynunda kalakalırsın 
şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı 
gül açan yüzlerimizde 
göğeriyor rengin senin de 
biz seni 
tâ eskiden tanırız hani 
göğüslerimize taş olur inerdin 
avuçlarımızda hira dağıydın 
al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde 
akdeniz rüzgarlarına karışan sendin 
biliyorum 
hiçbir tarıh yazmayacak ve bir 
sır gibi kalacak yakılan kitaplarda 
göbek bağı anasından henüz çözülmemiş 
bebelerimize mitralyözlerin okyanus ötesinden 
ayarlandığını 
seni de yakarlar bir gün ey acı 
bir taptuk kul gözlerinden vurursa 
parmakların eğri ağaç tutmaz 
çığlıkların çağlar aşar duymazsın 
ve ben biliyorum 
örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı 
ve ibrahim’in baltasını 
biliyorum 
nereden başladı bu kesik dans 
ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü 
insanlar kim? 
kim kimin yanında 
kim kimin karşısında 
meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim 
üsküdür kız lisesinde okuyan genç kız 
çantasında kimin fotoğrafını taşıyor 
kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar 
neden gülüyorlar ki 
seni de vururlar bir gün ey acı 
filistin’de sapan taşlı çocuklar 
dalın, kolun, fidelerin, budanır 
kuru bir kütükle kalakalırsın 
öyle bakmayın balkonlarınızdan 
fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu, 
damarlarımızı yırtıyor 
tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları 
pompalıyor yüreğimize 
pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken, 
çeçenya’da yiğitler 
inancın emeğin ve aşk’ın 
kılcal damarlarına ulanıp sustular... 
ve ne bağdat’tan 
ne şam’dan 
ne mekke’den 
ne diyarıbekir’den 
ne istanbul’dan 
ne buhara’dan 
bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi 
duymuyor 
seni de vururlar bir gün ey acı 
halepçe’de soldurulmuş gül gibi 
bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın 
suskun, sıcak, uzun yaz geceleri 
ve siz 
ey analar, 
hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler 
söylerdiniz 
hani siz, fatihler doğururdunuz... 
gelin-kızların giysileri kirletildi 
çocuklar hep yetim kaldı 
’elem yecidke yetimen feava’ 
ve ben biliyorum 
ben biliyorum 
istanbul’un 
bağdat’ın 
diyarıbekir’in 
mekke’nin 
buhara’nın 
birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü sonra 
ey insan 
ey insanlık 
ayağa kalk 
kolları ve bacakları budanmış delikanlıları 
boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları 
gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu 
çocukları 
gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin 
ve bir gün 
bu dünya 
gül bahçesine dönecek 
bunu böyle bilin ve 
unutmayın 
 
 
                    
                    
                    neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?