ne mutlu türküm diyene

0 /
esrarikosikoko
yeşile çalan açık mavi renge verilen isimdir. türkiye'nin akdeniz sahillerinin renginden esinlenilerek türetilen bir kelimedir. osmanlı döneminde, iznik çinilerinin en gözde rengi konumunda olmuştur.
biskuvit
ne mutlu türkiyeliyim dense daha iyi olur diye "muhteşem" fikirler ortaya atılmaktadır. belalarını atlamak istiyorum, saygılar, sevgiler.
mitili
gaz bir söz. safi gaz. başka bir numarası yok.

bir kere kendimden biliyorum en basiti. "türküm" dediğim için hiçbir zaman mutlu olduğumu hatırlamıyorum. hatta mutsuzum arkadaş. ya bu ülkede ben hakkımla, yasal yollarla neye sahip olabiliyorum ki mutlu olayım? kazığı içime içime ittiren türk’ün ta kendisi zaten. bundan bilmemkaç onyıl önce kazanılan savaşlar, yitirilen canlar için mi mutlu olayım? o savaşların nedeni neydi acaba? şimdi ne durumdayız acaba? -hakikaten soruyorum bana bunun tersini ispatlayacak biri varsa anlatsın-. nasıl mutlu olayım ben, türk’ün eli türk’ün cebindeyken?

uzak geçmişteki olaylara o kadar takılmış ki insanlar, yakın tarihte ve şimdiki zamanda yaşanan utançları görmüyorlar veya görmezden geliyorlar. madalyonun öteki tarafına bakmıyor kimse. hep en iyisi biziz zaten.
arafatta bir cocuk
üniversitenin birinci sınıfında atatürk ilkeleri ve inkilap tarihi dersinin finalinde soru ne olursa olsun bu cümleyi yazan 100, yazmayan tüm soruları kitaptakinin aynısı gibi cevaplasa bile 80 alıyordu.
nereden mi biliyorum ben 80 almıştım ..
nerobianco
ne mutlu türk’üm diyene


lozan barış antlaşmasıyla yarı bağımlı millet durumundan kurtulup milletlerarası siyaset dünyasında bağımsız ve ileri devletler arasına geçen yeni türkiye, kurucusu atatürk’e göre, yine kendisine lâyık yeri bulmuş değildi. çünkü, büyük türk hissediyordu ki, dünya, bu siyasî zaferin bütün şerefini kendisine ayırmakta ve türk milletine halâ eski gözle bakmaya devam etmektedir. asırlık kanaatler kolay kolay yıkılır mı ? avrupa kütüphaneleri türkler hakkında çok yanlış bin bir çeşit belge ile doludur. bunlara göre türk cengaverdir, cesurdur; fakat her türlü medeniyetten mahrumdur. barışta uyuşuk, tembel; savaşta acımasız ve yıkıcıdır. orta asya’dan çıkıp avrupa’ya saldırıp yayılışı, medeniyet dünyası için bir belâ, bir âfet olmuştur. kuvvet ve fırsat bulursa yine öyle olacaktır. gerçi, bu milletin içinden zaman zaman bazı yüksek ve akıllı devlet adamları çıkmamış değildir. fakat bunların çevrelerine tesirleri yalnız yaşadıkları müddetçe devam etmiştir. ve kendileri sahneden çekilir çekilmez, türk milleti yine her zamanki uyuşukluğuna düşmüştür.hem de bakalım, bu adamlar halis türk ırkından mı idiler? ne gezer bunların kimi macar, kimi boşnak, kimi arnavut, kimi rum’dan, ermeni’den, hattâ yahudi’den dönmedir. ibnî sina bir arap alimidir, mevlânâ bir fars şairidir.
evet, tarafgir ve iftiracı avrupa yazar ve tarihçileri türk milletine, arada bir büyük bir adam yetiştirmiş olmak şerefini bile verememişlerdir. ve nihayet gün gelip, mustafa kemal’i de bizim elimizden almaya kalkmışlardır. onu ya ana, ya da baba tarafından türk’ten gayrı bir sürü ırka mal etmek istemişler veya hiç değilse bu kadar yüksek bir insan örneğinin türk dünyası gibi geri ve çorak bir çevreden çıkmış olmasına üzüntülerini belirtmişlerdir.
atatürk, bunların hepsini görüyor, okuyor ve içleniyordu. gece gündüz bütün düşüncesi, bütün hırsı bunu bir an önce değiştirebilmekti. türk milletine o kadar derin bir güveni vardı ki, bütün dünya rekorlarının yeni türk nesli içinden çıkan teknik ilim ve hüner sahipleri tarafından hemen kırılmak üzere olduğuna kaniydi. her fırsatta özellikle kendi büyüklüğünden söz eden yabancı devlet temsilcilerine tekrar et-mekten usanmadığı "bu millet benim gibi daha binlerce mustafa kemal çıkarır" sözünü atatürk’ün yalnız alçak gönüllülük için söylediğine kani değiliz.
ona ilk tarih merakını veren wells (vels)in eserinde attilâ’ya mal edilen şöyle bir söz vardır:
"- ben sizin gibi asîl bir adam değilim. fakat asîl bir millettenim. wells, türk serdarının batı roma’yı fethettiği zaman, gösterişli bir kıyafetle karşısına çıkan bir romalı yöneticiye böyle söylediğini rivayet eder. atatürk, ömrünün sonuna kadar bu fıkrayı ve bu sözü tekrar etmekten özel bir haz duyardı. sonradan yavaş yavaş bu söz onun ağzında "ne mutlu türk’üm diyene!" hitabı şeklini aldı.



yakup kadri karaosmanoğlu
(atatürk - kültür bakanlığı 1981’den özetlenerek)
rhapsody
bu kadar karışık bir etnik yapının bulundugu ülkemizde her mezhepten vatandasımızın kendine göre yontacağı söz öbeği.
independence
korkarim yakinda kurt acilimi kapsaminda soylenmesi yasaklanacak olan cumle. bir akli evvel cikar ortaya "kurtlerin de ne mutlu kurdum demeye haklari vardir" der(ki zamaninda bunun ornekleri ya$andi) sonra da ayikla pirincin ta$ini. hic $a$irmam, olagan kar$ilarim.
offf be
atatürkün tek millet olduğumuzu fark etmemiz için söylemiş olduğu sözlerden biridir. aynı şekilde bazı bakanlıkların başına da milli kelimesini getirmiştir.
biz yine de sen hangi millettensin diye sorup çerkez mi, laz mı, yörük mü öğrenmek isteriz ama bu söz tutkal vazifesi görmüştür, görmeye de devam edecektir.
kurban
lozan barış antlaşmasıyla yarı bağımlı millet durumundan kurtulup milletlerarası siyaset dünyasında bağımsız ve ileri devletler arasına geçen yeni türkiye, kurucusu atatürk’e göre, yine kendisine lâyık yeri bulmuş değildi. çünkü, büyük türk hissediyordu ki, dünya, bu siyasî zaferin bütün şerefini kendisine ayırmakta ve türk milletine halâ eski gözle bakmaya devam etmektedir. asırlık kanaatler kolay kolay yıkılır mı ? avrupa kütüphaneleri türkler hakkında çok yanlış bin bir çeşit belge ile doludur. bunlara göre türk cengaverdir, cesurdur; fakat her türlü medeniyetten mahrumdur. barışta uyuşuk, tembel; savaşta acımasız ve yıkıcıdır. orta asya’dan çıkıp avrupa’ya saldırıp yayılışı, medeniyet dünyası için bir belâ, bir âfet olmuştur. kuvvet ve fırsat bulursa yine öyle olacaktır. gerçi, bu milletin içinden zaman zaman bazı yüksek ve akıllı devlet adamları çıkmamış değildir. fakat bunların çevrelerine tesirleri yalnız yaşadıkları müddetçe devam etmiştir. ve kendileri sahneden çekilir çekilmez, türk milleti yine her zamanki uyuşukluğuna düşmüştür.hem de bakalım, bu adamlar halis türk ırkından mı idiler? ne gezer bunların kimi macar, kimi boşnak, kimi arnavut, kimi rum’dan, ermeni’den, hattâ yahudi’den dönmedir. ibnî sina bir arap alimidir, mevlânâ bir fars şairidir.
evet, tarafgir ve iftiracı avrupa yazar ve tarihçileri türk milletine, arada bir büyük bir adam yetiştirmiş olmak şerefini bile verememişlerdir. ve nihayet gün gelip, mustafa kemal’i de bizim elimizden almaya kalkmışlardır. onu ya ana, ya da baba tarafından türk’ten gayrı bir sürü ırka mal etmek istemişler veya hiç değilse bu kadar yüksek bir insan örneğinin türk dünyası gibi geri ve çorak bir çevreden çıkmış olmasına üzüntülerini belirtmişlerdir.
atatürk, bunların hepsini görüyor, okuyor ve içleniyordu. gece gündüz bütün düşüncesi, bütün hırsı bunu bir an önce değiştirebilmekti. türk milletine o kadar derin bir güveni vardı ki, bütün dünya rekorlarının yeni türk nesli içinden çıkan teknik ilim ve hüner sahipleri tarafından hemen kırılmak üzere olduğuna kaniydi. her fırsatta özellikle kendi büyüklüğünden söz eden yabancı devlet temsilcilerine tekrar et-mekten usanmadığı "bu millet benim gibi daha binlerce mustafa kemal çıkarır" sözünü atatürk’ün yalnız alçak gönüllülük için söylediğine kani değiliz.
ona ilk tarih merakını veren wells (vels)in eserinde attilâ’ya mal edilen şöyle bir söz vardır:
"- ben sizin gibi asîl bir adam değilim. fakat asîl bir millettenim. wells, türk serdarının batı roma’yı fethettiği zaman, gösterişli bir kıyafetle karşısına çıkan bir romalı yöneticiye böyle söylediğini rivayet eder. atatürk, ömrünün sonuna kadar bu fıkrayı ve bu sözü tekrar etmekten özel bir haz duyardı. sonradan yavaş yavaş bu söz onun ağzında "ne mutlu türk’üm diyene!" hitabı şeklini aldı.
eger cehenneme dogru ilerliyorsan durma devam et
cumhuriyetin ilk yılları için ihtiyaç duyulan milli ve milliyetçi havanın oluşması olayının sloganı, günümüze sarkmış hali.

insanlar, devletler, milletler gelişir, değişir. zaman içinde farklı havaya, farklı düşüncelerle, farklı insanlarla iletişime geçmek zorundadırlar. işte bu ifade de, zamanında belki gerekli görülmüş ve olması istenmiş bir fikri akımın sloganıdır. artık yerini daha özgürlükçü, daha bağdaştırıcı, kullanışlı, deyim yerindeyse daha ergonomik bir düşünsel bütünlüğe bırakmalıdır. temelinde iyi, hoş da olsa, artık zarar vermektedir. çok benzemez ama çok da farklı değil, devletçilik anlayışı gibi, artık gelişmesi ve değişmesi gereken bir olgudur. bu ifadeyi terketmek ve bu düşünce yapısından ayrılmak demek, türklüğü, türkiye’yi aşağılamak demek değil, insanlığı kucaklamaktır.
fikriminincegulu
simdi daha iyi anlasiliyor diger milletlerin neden mutsuz olduklari! halbuki bilmiyorlar ki türk’üm dediklerinde mutlu olabileceklerini!!. ne enterasan değil mi? mutlu veya mutsuz olabilmek? merak ediyorum başka bir ülkede mutlu olabilmek için çoğunluktan yana mı olmak gerek veya onlarla entegre olup asimile olmak mı gerek? bir dönem gaz vermek için ayarlanmış bir sözü yeni bir dönemde kullanılması ne kadar doğru? mutlu olabilmek için neden önce insan ol tümcesini kullanmıyoruzda bir ırka aitliği öne koyuyoruz? neden insanların ait olduğu şey neyse ona göre mutluluk tanınmıyorda bu şekilde mutluluk tattırılmaya çalışılır?


pandulayak
nezaman biri bu cümleyi kursa içimde tüküm dememden dolayı duyduğum gururun yanında ilkokulda pazartesi günleri okunan andımızın sonunda andımızı okuyan öğrenci ve diğer bütün öğrenciler arasında geçen şu diyalog aklıma gelir
+ne mutlu türküm diyene
+iyi dersler arkadaşlar
-saol

(bkz: andımızın sonu)
ya basta viva zapatista
21 ocak 2007 günlü birgün agzetesinde ufuk uras tarafından hrant dink’in katledilmesine ilişkin bir yazının başlığıdır.yazının tamamı aşağıdadır.

sevgili hrant, seni gozbebegimiz gibi kollamamiz gerektigi halde,
beceremedik, sana kiymalarini engelleyemedik.

agos’un onunde sana kalkan olmaya calisan aydinlara inat, fasistler,
gazete onundeki eylemlerinde "bir gece ansizin gelebiliriz, " dediler
ve dediklerini yaptilar, gecenin karanligina siginmaya bile gerek
duymadilar.

senin katilin 301’dir, milliyetciliktir desem, belki soyut kalacak
ama biliyorum oyle. mahkeme koridorlarinda, "isini
bitirecegiz, " "kafani koparacagiz, " diye tehdit edenler, simdi
arkandan siddete nasil karsi olduklarini anlatip, bizlerle alay
ediyorlar.

valilikte ayagini denk almani soyleyenler, simdi sucustu
yakalanmanin panigini yasiyorlar.

linc girisimlerini, "vatandas tepkisi," olarak gorup, onaylayan
baykal, konunun milliyetcilikle ilgisi olmadigini
soyleyip, "milliyetciler bana cinayet isliyor dedirtemezsiniz, "
masalini tekrarlamaktan hic utanmiyor. "cenazeye katilacak misiniz?"
diye sorduklarinda, hic sikilmadan "programima bakacagim, partime
danisacagim, " diyebiliyor.

"kurtlar vadisi" dizleri gibi, insan olmayi degil de kurt gibi
olmayi genclerimize telkin edenler, simdi kina yakabilirler.

hrant’i ve aydinlari hedef olarak gosterenlerin siyasi sorumlulugu
ortada, onu korumasi gereken devletin agir sorumlulugu var. bir avuc
ermeni’ye tahammul edememek, nasil bir akillara ziyan durumdur?
azinlik mulklerini talan edenler, sahiplerine hic dayanamiyorlar.

diyeceksiniz ki mahkemelerde onu dogru durust koruyamayanlarin, niye
boyle bir niyeti, derdi olsun? belki de haklisiniz.

bayezit’ta haberi duydugumda, kendim 15 dakikada agos’ta
olabilirken, cumhuriyet bassavcimiz bir saatin sonunda tesrif
edebiliyorsa, daha ne konusuyoruz ki?

senin cokkulturlu ve cok kimlikli turkiye ozlemini paylasamayanlar
tetikci bulmakta hic zorlanmadilar. bu ulkede nefret ekenler, seni
hemen ilk firsatta bicebildiler.

kadikoy’de "birarada yasami savunalim" mitinginde alanda dolasirken
ne kadar umutluydun.

"bu ulkede guvercinlere dokunmazlar, " diyen yazini okuyunca, keske
dedim, keske yasasaydi da, hafta sonu bulusmamizda onu yine
uyarsaydim.

bayezit meydaninda hizla arabasini surup bir guvercini olduren
adamin umursamazliginin hikayesini seninle paylassaydim ve
deseydimki sana, "sevgili hrant, bu memleket, bu istanbul, artik
senin yurttaslarinin terk ettigi eski istanbul degil."

sevgili kizinin dedigi gibi, "alcaklar seni ancak arkadan
vurabilirlerdi. " onune cikmaya cesaret edemediler. fikrinin karsina,
fikir insa edemediler.

sen her davada oluyordun zaten, her kem soz seni bitiriveriyordu
zaten. hep toplumun kendisiyle ve tarihiyle yuzlesmesini istedin.
yuzsuzlugun alip basini gittigini gormek istemedin.

fasist guruhlar seni oldurduklerini saniyorlar. halbuki sen onlari
nefretleriyle basbasa biraktin.

kulagimda esinin, "keske gitseydik bu memleketten, keske sozumu
dinleseydin, " feryadlari.. . canim cok sikkin; siz aldirmayin bu
yazdiklarima ve her gun bagirmaya devam edin: "ne mutlu turkum
diyene," diye... eger gercekten kendinizi mutlu hissediyorsaniz.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol