hayata dair iç burkan detaylar

rdm
çoğu insanın hayatının bir kö$esinde tanık olduğu, içinizin yandığı, belkide gözlerinizden bir damla ya$ın süzülmesine neden olduğu olaylar. kimi zaman kendi bir kesit, kimi zaman hiç tanımadığınız birinin hayatının ne kadar kötü olduğuna tanık olmak.
fena derecede aç olduğunuz için hazırladığınız kocaman sandviçi i$tahla ısırırken televizyonda gördüğünüz açlıktan ölmek üzere olan afrikalı çocuklar mesela.
ya da soğuk bir kı$ günü çok kalın montunuzun içine iyice girmeye çalı$ıp "donuyorum mına koyim bu ne" derken kendi kendinize kar$ınıza incecik elbisesiyle gelip kağıt mendil satmaya çalı$an sokak çocukları...
orion
tüm sevenlerimiz sevdiklerimiz hayatta da olsa çok sevdigimiz sevgilimiz de olsa yalnızlık bir şekilde hissettirir kendini, hastanelerdeki solgun yüzlü hastalar, otobüse bindigimizde yanımıza oturan görme özürlü çocuk, elleri titreyen dedeler, dostumuzu boktan yere kaybetmek keşke deriz hep sonra, keşke...
dunumyokyarinimsir
onca kalabalığın içinde yapayalnız olmak,herkes çok mutlu olduğunu zannederken içinde en büyük derdi yaşamak ve bunu kimseyle paylaşamamak.çok dostun olduğunu zannederken aslında hiçkimsen olmadığını farketmek.dönüp aynada yaslı ve yaşlı gözlerine bakıp kendi kendine acımak... evet kendi kendine acımaktır aslında hayata dair en iç burkan an.
valequentill
saat sabaha karşı 04.00 civarıydı, bir hastahane bahçesinde sigaramı içiyordum... mevsimlerden kış olmasına rağmen havası pekte kötü değildi istanbul’un. önümdeki hastahane binasının 3. katında çocukluğumu beraber geçirdiğim bir arkadaşım yatıyordu... 3 gündür oradaydım, yukarıdaki arkadaşım kendini 4. kattan aşşağıya bırakmadan sadece 2 saat kadar önce beraberdik. sonradan aldım haberini... o zamandan beri de hastahanede yanındaydım... benimle beraber bir kaç kişi daha vardı orada... amaçları sadece eğlence olsun , zaman geçirmek olsun hep boş olan kişiler... bakkaldan aldıkları topla futbol oynuyorlardı... geceleri ise dışarı çıkıp içiyor , hastahanede olay çıkaracakları an bekleniyordu... 6 günlük hastahane macerasının her gününde futbol oynadılar ve her gece sarhoş oldular... yukarıda yatan ise bin pişman acılar içinde kıvrandı durdu... doktorların kararı en az 6 ay yatacak olmuştu hastahaneden çıkarken / kovulurken. 2 ay durmadı... önce sağ kolundaki alçıyı sonra da iki bacağındaki alçıları kendisi kırdı... babasının uyarılarına aldırış etmezdi , nefret ediyordu hatta ondan... 1 ay içinde yürümeye başladı... ayaklarının ağrıması ona engel olmadı, geçtiğimiz gün; o sabah babasının sahibi olduğu kıraathaneye gitti bir kaç arkadaşıyla... amacı harçlık almaktı. gittiğinde babasını değil de orada çalışan , çaycılık yapan genci buldu... ondan para istedi ama alamadı ve buna sinirlenip elinde ki cep telefonunu kıraathanenin camına fırlattı. cam paramparça yere düşerken içinde hala kin vardı. babası az sonra gelecekti. bekledi. babası geldi ve olanları görünce bir yandan aklında camın masrafı diğer yandan olanların sıkıntısı içinde buldu kendini. çocuğunun isteğinide geri çevirdi haliyle ve bir anda tartışma çıktı çocuk ve baba arasında... babasına tokat atmaya kalkınca iş ciddiye bindi fakat adam ne yapsın... ’vur’ dedi. rahatlayacaksan ’vur , döv’. gözledi dolu dolu olmuştu... bir babanın en kötü anıydı... çocuğundan tokat yemek ve karşı koymayıp daha fazlası için izin vermek kolay birşey olmasa gerek. çocuk bu kez koluna girdi babasının ve sürükleyerek telefoncuya gidip babasına az önce attığına karşılık bir telefon almasını söyledi... attığı telefon bozulmamıştı ama yoldan geçen bir çocuk alıp kaçmıştı o kargaşada... adam razı gelmeyince çocuktan bir kaç tekme , tokat daha yedi... sonrasında arkadaşları ki olayın başından beri izlemişlerdi... çocuğu uzaklaştırdılar oradan... o günden beri görüşmedim , görüşmeyeceğim çocukluk arkadaşımla...

bu olayda üstünde durulması gereken konular ise şunlar;

çocuğun 4. kattan atlaması , hastahanede yanında kalma habanesiyle bulunan gençlerin duyarsızlığı , çocuğun kendi iyileşmesi için gerekenleri yerine getirmemesi , telefonunu cama fırlatması ve fırlatılan telefonun çalınması , çocuğun babasına vurması , o babanın cevabı , arkadaşlarının olayı baştan sona izleyipte çocuk babasına tekme tokat eşliğinde saldırınca müdahale etmeleri... kısaca insanlarımız , hal ve hareketlerimiz , vicdani değerlerimiz , öfkemiz , insanlığa ait olupta yitirdiğimiz bütüüün niteliklerimiz.
igor
mutlak ruhsal yada psikolojik olmasi gerekmeyen detaylardir. misal gotten isemek eylemi de ic burkan bir detay olabilir kimi zaman.burada ic olarak kasit organlarimizdir. mide, bagirsak v.b
gerzekparatoneri
her zaman oldugu gibi sabah kalkilir ve okula gidilir. alisilmistan daha ustun bir neseyle baslanir gune. aradan bir kac saat gecer. insanlarin cogu sana acir gibi bakarlar. bir seylerin yolunda olmadigini bilirsin, hatta ne oldugunu sorarsin ama kimse cevap vermez. bir sure sonra evden cagrildigini duyarsin. hala soylemezler ne oldugunu sana. oturur bir sigara yakarsin, yanindakilere anlatirsin hislerini. kapkaradir icin artik. zorla eve gotururler seni. girmek istemezsin. zorla iterler. daha kapidayken tamamdir dersin. birine bir sey oldu. iceri girdiginde goremedigin aile bireyini bir daha hic goremeyecegini anlarsin. kapida seni gorenler sarilirlar huzunle. herkesi itersin. cekilmelilerdir cunku, bir an once yuzlesmelisindir gercekle. bir cesaret iceri girersin gozlerin kapali. actiginda karsinda sisen gozleriyle anneni gorursun. o an oldugun yerde uzun sure tepkisiz kalirsin. icerideki aglama seslerini, insanlarin telasli sorularini duymazsin. ’baban’ gitmistir artik. kimsenin soylemesine gerek yoktur. yoklugu evin icine sinmistir zaten. orada uzun bir sure kalmandan kaynaklanmis olabilir insanlar seni delirdi zannedip sarsarlar. itersin elinin tersiyle hepsini. bir kosu odana gidersin. babanla cektirdigin fotograflara, sana aldigi hediyelere, yazdigi yazilara sarilirsin. anlamaya calisirsin nasil oldugunu. ama soktan mi yoksa inanamamandan kaynakli mi oldugunu anlamadigin bir tepkisizlik vardir ustunde. ’nasil yani dersin. simdi babam yok mu benim. hani hic birakip gitmeyecekti beni’. sarsilmissindir, oyle bir sarsilma ki bu adini sorsalar bilmezsin bile. ama yine de dusunursun onunla gecen gunleri. daha bu sabah evdeydi dersin. keske bu sabah bir kere daha soyleseydim onu sevdigimi. keske, keske... bir suru keske siralanir, bogazina dugumlenir hepsi. yutkunursun gitsinler diye. imkani yoktur ama. keskeler kalir orada. bir hayat boyu da kalacaktir.
eger duyuyorsa beni bir yerlerden babama bir sitemdir bu.’keske gitmeseydin... ben hayatta en cok seni sevdim...’
discordia
dün dişçiye gitmek için otobüse bindim,kulağımda her zamanki gibi kulaklık vardı ve yanımda oturan kızın bana baktığını çok geç fark ettim.sanırım zihinsel engeli vardı.fark ettiğim an kulaklığımı çıkardım,bana boynundaki künyesini gösterdi ismini söyleyemiyordu belli ki el sıkıştık "memnun oldum." dedim.çantasından telefonu ve kulaklığını çıkardı.sanırım müzik dinlemem hoşuna gitmiş olacak diye düşündüm.dolaşmış kulaklık kablolarını onun için açmak,yardım etmek için büyük bir istek duysam da onu incitmek istemedim.nitekim gerek de kalmadığını gördüm,büyük bir maharetle kulaklığın düğümlerini çözdü.daha sonra kulağına takmak yerine çantasına koydu.müzik dinlemeyecekti ama bana bir şeyler yapabildiğini göstermek istedi belki de.sonra bana gülümsedi ve birden fotoğrafımı çekti.o an bizimle ilişki kurarken çaba sarfetmemiş,bizleri haketmeyen onlarca insanı düşündüm.ve bu tertemiz kızcağızın iletişim çabasını...adaleti düşündüm.bir yerlerde olduğuna inanmak istediğimiz...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol