kararınız ne olursa olsun acı çekeceğinizi bildiğiniz durumlarda, bir 
karara varmak çok güçtür. özellikle sevgi ilişkilerini bitirirken, 
ayrılıkların da başlangıcında. bir şey olur, bir şey yaşanır ya da olması 
gereken gerçekleşmez. işte o zaman içinden bir parça kopar insanın. 
"bu bana göre değil, hak etmiyorum ben bunları" diye düşünür. 
aşk varsa, sevgi oluşmaya başlamışsa, başını hızla bir yere
vurduğunda hissettiği acıdan daha keskin bir acı kaplar ruhunu. 
isyan etmek, bağırmak, çağırmak, "kendine gel, yaptığını fark 
et" demek ister. ilk sarsıntı bazen bir kucaklaşmayla, bazen bir
özür ya da özrü sembolize eden bir davranışla, daha kötüsü bazen
hiç konuşulmadan geçer gider. ama ardı arkası kesilmiyorsa 
incinmelerin ya da farklılıklardaki yansımaların, yürekteki 
acı büyür iyice. ve başlar çatışma. 
yürek, ilkel toplumlardaki tamtamların çığlığıyla sarsılırken, 
akıl yüreği sakinleştirmeye, çözüm üretmeye çabalar. paramparça
hisseder kendini insan. benliğe, doğrulara, sağlıklı birlikteliğe 
duyulan özlemle, sevgiliye duyulan özlem arasında takılı kalır.
ilkel çalgıların ve çığlığın ritmi artarsa eğer, yani var olanlara 
yenileri eklenirse, akıl daha çok frene basar. bu kez "kendine 
gel !" denen, kendisidir. çünkü aynada görülen, göz kapakları 
düşmüş, dudakları sarkmış yüz, artık mutlu degildir. 
yapılacak tek bir şey vardır. "ya olduğu gibi kabul et ve 
acı çekme ya da çık git." bilir bilmesine bunu yürek de, 
gitmeyi istemez. bedenini uzaklaştırmayı değil, onu
göğsüne sokmayı ister. sarılmak, daha çok bir olmak. 
hele bir de paylaşılan zaman ve yaşam parçaları çoksa,
umutlar ve hedefler beraber konduysa, emek harcandıysa var 
olmak için, daha da güçleşir gitmek. tüm bunlar yaşanırken 
benlikte ve ruhta, artık bir arada oluşun da tadı kalmaz. 
çünkü, ne, bir olunabilir bu sorularla, ne de gidilebilir bu 
özlemle. tamtamın sopası, her soluğa denk düşer böylesi 
zamanlarda. "seni seviyorum" o ilkel sestir aslında. sevgi 
yener mi aklı? bazen. ama hep o incinmeye, yeniden hayal
kırıklığına uğramaya hazır oluş halde sürer ilişki. kişi,
bilir bir gün bağların kopacağını. sadece süreyi uzatmaya, 
kopuşu geciktirmeye yarıyordur davranışları. 
bazen de akıl galip çıkar, yüreği de yanına çekerek. "tamam" 
diye düşünür insan. "onu çok seviyorum. bedeninin sıcaklığını, 
sarılmasını özlüyorum. ama kumaşın dokuması farkli işte. 
tutmuyor birbirini. farklılıklar, olanlar ya da olmayanlar bu 
kadar sarsıyorsa beni; kendimi, ’ben’ime olan saygımı
korumak için bitirmeliyim ilişkimizi." 
ve geriye dönüp yaşananlara bakar. "denemediğim yol
kalmış mı? yeterince süre vermiş miyim sorunların çözümü için? 
çaba göstermiş miyim gerçekten?" diye sorar. her şey denenmişse 
bile, son bir sanş vermeden ilişkiye, çıkıp gidemez. "şu olaya, 
bu zamana kadar yaşarım, yaşatmaya çalışırım sevgimi. tekrar
oturur konuşur, anlatmaya, anlamaya çabalar,olamazlığına emin 
olmadan koparmam içimdeki duyguyu"diye düşünür. ve yaşar.
eğer sevgi gerçekse, kişilikler sağlıklıysa, farklılıklar aşılamaz 
boyutta değilse, çözülür sorunlar. ama aksi durumda, tek yol kalır
hayatta. gidiş. hem de gelişi olmayan bir gidiş. denenmiş elbisenin
provasının olmayacağını bilerek, geride hiçbir şüphe, akılda hiçbir 
keşke, yürekte hiçbir ümit bırakmadan, çıkıp gidilir. 
acı çekilmez mi? hem de nasıl çekilir. yine de bilir ki insan, 
beraber olduğu sürece hep acı çekecek., acı çekme ihtimaline 
karşı hep tetikte duracak, mutluluk,huzur üretemeyecek. 
bu yüzden haykırır yüreğinin olanca gücüyle: "hadi şimdi vurun 
bakalım tamtamlar. şimdi daha hızlı, daha güçlü çığlıklar atın. 
başka ses duyamaz hale getirin beni. ama ben gidiyorum. 
çünkü bir süre sonra susacağınızı biliyorum. alın bir vuruş 
da benden. biten ilişkiye, gönderilen sevgiliye, 
içimdeki acıya! yine de gidiyorum."
                                tayfun subaşi
                    
                    
                    neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?