ekşi sozlukten(bilerek bkz vermiyorum gerek yok, bu sözlük daha iyi çünkü).
ilyas salmanın canlandırdığı bütün karakterlerden...
eğer fatih gibi bir yerse normaldir.
doğan görünümlü şahin yapmak.
maç boyunca üstün olan tek taraf ntalyaspordu ama ne yazıkki 2 puan kaybetti.
(bkz: arif susam)
en son (bkz: sis ve gece) adlı filmde rol alan;gariban,yıkılmış,ezilmiş, ikinci sınıf insanları çok iyi canlandıran türk sinamasının çirkin kralı.ki benim için (bkz: yılmaz güney)den daha iyi bir oyuncudur.
g.doğunun en güzel üçüncü ili.
arabeskçiler ikiye ayrılır,
1.müslümcüler
2.gayrimüslümcüler
1.müslümcüler
2.gayrimüslümcüler
niceleri geldi neler istediler
sonunda dünyayı bırakıp gittiler
sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
o gidenlerde hep senin gibiydiler
bu dünya kimseye kalmaz bilesin
er geç kuyusunu kazar herkesin
tut ki nuh kadar yaşadın zor bela
sonun da yok olacak sen değilmisin?
sonunda dünyayı bırakıp gittiler
sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
o gidenlerde hep senin gibiydiler
bu dünya kimseye kalmaz bilesin
er geç kuyusunu kazar herkesin
tut ki nuh kadar yaşadın zor bela
sonun da yok olacak sen değilmisin?
müslüm gürsesin esrarlı gözler şarkısını dinlerken,öss sınavından moralin bozuk olarak çıkmışsan,galatasaray yenilmişse içersin abi...
vakit gazetesinin en beğendiğim köşe yazarlarından biridir.ikinci sayfadaki köşesinde her gün yazan ve çok güzel yorumlar,değerlendirmeler,makaleler yazan kişi.
1973 yılında mustafa sayanın yazıp bestelediği şarkı.
20 / 04 / 1945 yılında çanakkalenin lapseki ilçesinde dünyaya gelen mustafa sayan 10 yaşında baba mesleği olan kemancılığa merak sardı ilk eğitimini babasından aldı memleketin ileri gelen usta çalgıcılarıyla 10-12 yaşlarında köy düğünlerine gidip gelmeye başlayan mustafa sayan çalgıcılıkla yetinmeyip, 1957 yılında istanbula gelerek zamanın büyük ustalarıyla tanışmış; kendisine, çalgıcı değil de, müzisyen olmanın yollarını aramış; o zamanın türkiyesinde türk müziği konservatuarının olmaması nedeniyle yine zamanın büyük ustalarından almış olduğu bireysel müzik eğitimiyle bu günün mustafa sayan‘lığına ulaşmış, 1965 tarihinde asker iken başlayan bestecilik duygusuyla, 1967 terhisinden sonra türk müzik dünyasında besteciliğini kabul ettirip ünlü şarkıcılara besteler vermiştir. şimdiye kadar 400’e yakın bestesi olan mustafa sayan evli ve 5 çocuk babasıdır. 1970’lerin başından başlayarak, 1980’lerin ortasına kadar ferdi tayfur’la büyük başarılara imza atmışlardır. ferdi tayfur, ibrahim tatlıses, müslüm gürses, hüseyin altın, gökhan güney, zeki müren, bülent ersoy, kibariye, mine koşan, ebru gündeş eserlerini seslendiren bazı sanatçılardır.
eserlerinden bazıları:acı gerçekler, seni yakacaklar, nasıl isyan etmem, dert sayanım, tanrı istemezse, vurun beni öldürün, ölüyorum kederimden, yaprak dökümü, cinayet, gönlümde tek sen varsın, ne fayda, içiyorsam sebebi var, cennetim sensin vs…
eserlerinden bazıları:acı gerçekler, seni yakacaklar, nasıl isyan etmem, dert sayanım, tanrı istemezse, vurun beni öldürün, ölüyorum kederimden, yaprak dökümü, cinayet, gönlümde tek sen varsın, ne fayda, içiyorsam sebebi var, cennetim sensin vs…
esrarlı gözler ve müslüm gürsesin bütün şarkıları...
10.11.2006, vakit gazetesi’inde yazdıkları;
bu hafta içinde gelişen hadiselerin basına yansımalarına bakıyorum da; “iyi ki vakit var!”
diyorum. o, doğruluk endeksli değil sadece, aynı zamanda da doğruluk endeksi. iyi ki vakit var! bu neden önemli? çünkü ondan başka bu işi yapan kalmamış. kıyısından köşesinden yapmakla yetinenlere, zaman zaman “bir parça” eğilip bükülmeyi mübah sayanlara gelince, bu, prensip sahibi olmakla bir değildir elbette. ilkelerin bir oy, bir şov, bir ekran gözükümü, bir mikrofon uzatımı için hiçe sayıldığı bugünde iyi ki vakit var, bu sapmalara dikkat çekecek! halkın sesi, hakkın sesi olarak vakit var! vakit ailesine mensup olmaktan gurur duyuyor, bir okur olarak teşekkür ediyorum.
hafta boyu ısrarla düşüncemi öğrenmek isteyen basın mensuplarına gelince, bizim açımızdan dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir, bu aşamada konuşmamız uygun değildir demekle yetiniyorum.
abd seçimleri
salı günü yapılan abd ara seçimlerinde tarih yazıldı. sonuç herkese sürpriz oldu, demek yanlış olmaz. demokratlar hem senato’yu hem de temsilciler meclisi’ni aldılar. yani ikisinde de çoğunluğu ele geçirdiler. bu, amerikan siyasetinin pek alışık olmadığı bir şeydir. abd tarihi genelde tutucu, elitist cumhuriyetçiler tarafından yönetilen kongrelere ve onlar tarafından oluşturulan hükümetlere alışkın. arada bir kennedy gibi, carter ve clinton gibi demokratlar, tepki oylarıyla başkan seçilirler mesela. ama kongre’nin iki kanadında stabil bir cumhuriyetçi hâkimiyeti gözlenir genelde. bu sefer tam bir patlama gerçekleşti. tepki patlaması da diyebilirsiniz buna... irak tepkisi! bush için utanç verici bir durum. herhalde çarşamba sabahı bush olarak uyanmak dünyanın en kötü şeyi olmuştur. yeryüzünde kimse onun yerinde olmak istememiştir. bir gece önce sandıkların açılmaya başladığı saatlerde erkenden istirahata çekilmiş sayın bush. sonra gece on bir civarında sağ kolu karl rove, kara haberi uyandırarak vermiş: “temsilciler meclisi’ni kaybettik!” demokratlar, tahminlerin ötesinde ve almaları gerekenin üç katı sayıda koltuğu hem de çoğu yerde açık farkla aldılar. gecenin ilerleyen saatlerinde senato aritmetiğinde de cumhuriyetçileri yakalayan demokratlar, montana ve virginia gibi katı cumhuriyetçi olan eyaletlerin de demokrat listesine katılmasıyla ikinci zaferlerini ilan ettiler.
bu seçim -teşbihte hata olmaz- bush, cheney ve rumsfeld üçlüsünün yüzüne inen acı bir tokat oldu. kibir kadar kötü bir şey var mıdır? kendini hiç ölmeyecek, hiç düşmeyecek zannetmek kadar kötü, bir o kadar da zavallı bir şey var mıdır? üçü de öyle zannetti. biz ne yaparsak yapalım, hesaba tutulmayacağız sandılar... yanıldılar. çarşamba öğlen saatlerinde bush, halkın karşısında kameralara seslendi: “sorumluluk benimdir, hayal kırıklığına uğradım.” bush’u beyaz saray’ın arkasında her zaman basın toplantılarını yaptığı gül bahçesi’ne çıkarken seyrettim. o her zamanki gibi gerilmiş, külhanbeyi tavırlı kolları vücuduna bitişmişti. eskisi gibi –mecazi manada değil, gerçek anlamda- burnu havada da yürümüyordu. merkepten düşmüş karpuz gibiydi. darmadağın. benzer bir manzara sadece iki saat sonra washington’a düşen ikinci bomba haberle gözlendi. rumsfeld görevinden alınmıştı. (günümüz daha da iyi olabilir miydi?..) vaziyeti kurtarmak babında birinin “gitmesi” lazımdı. bu yüz kızartıcı tablo belki o zaman biraz hafifletilebilirdi. ama cheney gidecek değildi ya!.. cheney’siz bir bush, beyinsiz bir kuştan farksız olurdu, onun için bu çözüm değildi. gözler rumsfeld’e çevrildi, günah keçisi ilan edildi! bush ve hemen arkasında onu takip eden rumsfeld ekran karşısına çıktıklarında, rumsfeld ağlamamak için kendini zor tuttu, irak’ta görev yapan askerleri çok özleyeceğini söylediğinde sesi titriyordu, ebu gureyb de onu unutmayacaktı. kendini harcanmış hissediyor olması muhtemeldi...
atalarımız ne güzel söylemişler: “bir varmış, bir yokmuş.” bunu anlamak için evvel zaman içine gitmeye gerek yoktu. yakın tarihimiz, orada veya burada, abd’de veya türkiye’de buna delildi. insan faniydi... işinde de fani, gücünde de...
bu hafta içinde gelişen hadiselerin basına yansımalarına bakıyorum da; “iyi ki vakit var!”
diyorum. o, doğruluk endeksli değil sadece, aynı zamanda da doğruluk endeksi. iyi ki vakit var! bu neden önemli? çünkü ondan başka bu işi yapan kalmamış. kıyısından köşesinden yapmakla yetinenlere, zaman zaman “bir parça” eğilip bükülmeyi mübah sayanlara gelince, bu, prensip sahibi olmakla bir değildir elbette. ilkelerin bir oy, bir şov, bir ekran gözükümü, bir mikrofon uzatımı için hiçe sayıldığı bugünde iyi ki vakit var, bu sapmalara dikkat çekecek! halkın sesi, hakkın sesi olarak vakit var! vakit ailesine mensup olmaktan gurur duyuyor, bir okur olarak teşekkür ediyorum.
hafta boyu ısrarla düşüncemi öğrenmek isteyen basın mensuplarına gelince, bizim açımızdan dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir, bu aşamada konuşmamız uygun değildir demekle yetiniyorum.
abd seçimleri
salı günü yapılan abd ara seçimlerinde tarih yazıldı. sonuç herkese sürpriz oldu, demek yanlış olmaz. demokratlar hem senato’yu hem de temsilciler meclisi’ni aldılar. yani ikisinde de çoğunluğu ele geçirdiler. bu, amerikan siyasetinin pek alışık olmadığı bir şeydir. abd tarihi genelde tutucu, elitist cumhuriyetçiler tarafından yönetilen kongrelere ve onlar tarafından oluşturulan hükümetlere alışkın. arada bir kennedy gibi, carter ve clinton gibi demokratlar, tepki oylarıyla başkan seçilirler mesela. ama kongre’nin iki kanadında stabil bir cumhuriyetçi hâkimiyeti gözlenir genelde. bu sefer tam bir patlama gerçekleşti. tepki patlaması da diyebilirsiniz buna... irak tepkisi! bush için utanç verici bir durum. herhalde çarşamba sabahı bush olarak uyanmak dünyanın en kötü şeyi olmuştur. yeryüzünde kimse onun yerinde olmak istememiştir. bir gece önce sandıkların açılmaya başladığı saatlerde erkenden istirahata çekilmiş sayın bush. sonra gece on bir civarında sağ kolu karl rove, kara haberi uyandırarak vermiş: “temsilciler meclisi’ni kaybettik!” demokratlar, tahminlerin ötesinde ve almaları gerekenin üç katı sayıda koltuğu hem de çoğu yerde açık farkla aldılar. gecenin ilerleyen saatlerinde senato aritmetiğinde de cumhuriyetçileri yakalayan demokratlar, montana ve virginia gibi katı cumhuriyetçi olan eyaletlerin de demokrat listesine katılmasıyla ikinci zaferlerini ilan ettiler.
bu seçim -teşbihte hata olmaz- bush, cheney ve rumsfeld üçlüsünün yüzüne inen acı bir tokat oldu. kibir kadar kötü bir şey var mıdır? kendini hiç ölmeyecek, hiç düşmeyecek zannetmek kadar kötü, bir o kadar da zavallı bir şey var mıdır? üçü de öyle zannetti. biz ne yaparsak yapalım, hesaba tutulmayacağız sandılar... yanıldılar. çarşamba öğlen saatlerinde bush, halkın karşısında kameralara seslendi: “sorumluluk benimdir, hayal kırıklığına uğradım.” bush’u beyaz saray’ın arkasında her zaman basın toplantılarını yaptığı gül bahçesi’ne çıkarken seyrettim. o her zamanki gibi gerilmiş, külhanbeyi tavırlı kolları vücuduna bitişmişti. eskisi gibi –mecazi manada değil, gerçek anlamda- burnu havada da yürümüyordu. merkepten düşmüş karpuz gibiydi. darmadağın. benzer bir manzara sadece iki saat sonra washington’a düşen ikinci bomba haberle gözlendi. rumsfeld görevinden alınmıştı. (günümüz daha da iyi olabilir miydi?..) vaziyeti kurtarmak babında birinin “gitmesi” lazımdı. bu yüz kızartıcı tablo belki o zaman biraz hafifletilebilirdi. ama cheney gidecek değildi ya!.. cheney’siz bir bush, beyinsiz bir kuştan farksız olurdu, onun için bu çözüm değildi. gözler rumsfeld’e çevrildi, günah keçisi ilan edildi! bush ve hemen arkasında onu takip eden rumsfeld ekran karşısına çıktıklarında, rumsfeld ağlamamak için kendini zor tuttu, irak’ta görev yapan askerleri çok özleyeceğini söylediğinde sesi titriyordu, ebu gureyb de onu unutmayacaktı. kendini harcanmış hissediyor olması muhtemeldi...
atalarımız ne güzel söylemişler: “bir varmış, bir yokmuş.” bunu anlamak için evvel zaman içine gitmeye gerek yoktu. yakın tarihimiz, orada veya burada, abd’de veya türkiye’de buna delildi. insan faniydi... işinde de fani, gücünde de...
1953`yılında besni, adıyaman`da doğdu. genç yaşta istanbul`a geldi. askerdeyken yazdığı "tanrım beni baştan yarat" şiiri daha sonra mustafa sayan tarafından bestelendi ve emel sayın`ın parçayı okumasıyla ali tekintüre de tanınmaya başladı. yazdığı "gitme" (yavuz taner bestelemiştir) parçası 1987`nin en meşhur parçalarından biri oldu. yaklaşık 1500 eseri kaset ve cd`ler de okundu. ayrıca 10 şiir kaseti vardır.
bilinen şarkılarından bazıları: tanrım beni baştan yarat, kadehi şişeyi kırarım, gidecek bir gün (aldanma çocuksu mahsun yüzüne), dilek taşı, kırılsın ellerim, gitme, köşe kapmaca, düşünürken, senden vazgeçmem, birisi, gitme, kaderi ben mi yarattım, evlat, aldana aldana...
okuyan sanatçılardan bazıları:
müslüm gürses, orhan gencebay, ferdi tayfur, bülent ersoy, muazzez ersoy, zeki müren, adnan şenses, emrah, mahsun kırmızıgül, özcan deniz, gülden karaböcek, neşe karaböcek, ibrahim tatlıses, cengiz kurtoğlu, ebru gündeş, sibel can..."
bilinen şarkılarından bazıları: tanrım beni baştan yarat, kadehi şişeyi kırarım, gidecek bir gün (aldanma çocuksu mahsun yüzüne), dilek taşı, kırılsın ellerim, gitme, köşe kapmaca, düşünürken, senden vazgeçmem, birisi, gitme, kaderi ben mi yarattım, evlat, aldana aldana...
okuyan sanatçılardan bazıları:
müslüm gürses, orhan gencebay, ferdi tayfur, bülent ersoy, muazzez ersoy, zeki müren, adnan şenses, emrah, mahsun kırmızıgül, özcan deniz, gülden karaböcek, neşe karaböcek, ibrahim tatlıses, cengiz kurtoğlu, ebru gündeş, sibel can..."
üyesinin yarısından fazlasının (bkz: itü) öğrencisi olduğu sözlük.
ülkenin dört bir yanından katılım sağlanması için 6 gün bekletilen ama yine de o dedikleri kalabalığı yakalayamayan tören.işin komik yanı ise bu kadar az kalabalığı görüpte tekrardan solda birleşme safsatasının tekrar gündeme gelmesidir.
(bkz: solda birleşme)
(bkz: solda birleşme)
gerçekten çok kaliteli bir site.
www.islamisohbet.gen.tr
www.islamisohbet.gen.tr
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?