aylik mizah dergisi..leman grubuna aittir..sol iceriklidir..okunabilecek mizah dergilerinin ba$inda gelir..sanirim ayni zamanda sonuna da gelir..bi ba$ka dergi yok cunku okunmaya degecek..
lemanyak grubundan olan bir mizah dergisi..
bir soguk iklim hayvani..
turkiye de sayisiz insana yardim elini uzatmi$ bir yardim kurulu$u..her tur yardima muhtac insan icin toplanan bagi$larin ve yapilan yardimlarin hepsini seferber etmekteler..kucuk buyuk demeden her tur yardim kabul ediliyor..unutmamak lazim..bizim icin kucuk olan bir $ey bir ba$kasi icin hayati onem ta$iyabilir..hassasiyet gostermek hepimizin ilk once insanlik gorevimizdir..insaniz diyebilmek icin insan olmamizi saglayan degerlere sahip cikmaliyiz..
www.denizfeneri.org.tr
www.denizfeneri.org.tr
(bkz: maksim gorki)
ayrica (bkz: maxim gorky)
baslica eserleri: cocuklugum, benim universitelerim, artamonovlar, tolstoydan anilar, yazarlar uzerine, isyanci, kucuk brujuvalar, ana, halk dusmani, italya hikayeleri, guncemden yapraklar, vladimir ilic lenin, lenin, gorki lenin’i anlatiyor, klim samgin’in hayati...
maxim gorky (1868-1936) esas adi aleksey maksimovic peskov... naturalist (dogalc) i oyku, oyun ve roman yazari. daha cok rusyanin sosyalist duzene gecis donemini yansitan yapitlari ile bilinir. fakat ilk basta toplum disi insanlari anlattigi oykuleriyle taninmistir.
esas 1909da osmanlica bile basilan ve klasikler arasina girmis en onemli eseri ana romanidir.
kucuk-burjuva ideolojisinin elestirisiyle kucuk burjuvanin ciplak resmini cizen adam.*
kucuk yasta yasadigi aci olaylar yuzunden gorki yani ruscada “aci” anlamina gelen takma adini kullanan yazar yapitlariyla sadece kendi halki icin degil tum dunya halklari icin savasim vermis bir insan. cok calismanin degerine onem veren dusunur; zorbaliga, gericilige, somuruye, duzmece politikalara ve en basta fasizme karsi olan bir isimdir. hayati boyunca guzel gunleri gorme umudu ile barisi, sevgiyi, hurriyeti asilamaya calismistir. fakat lenin’le cogu kez gorus ayriligi gelmesine ragmen stalinizmin en acimasiz yanlarini da ovmustur. belki uzun yillar rusyadan uzak italyadaki villasinda kalmasi ve 60 yasinda rusyaya donusunde kahramanlar gibi halkinin coskuyla torenlerle karsilanmasi gozunu boyamistir. bir yanilgi ya da basitce kaderin cilvesi...
olumunun de nasil oldugu bilinmemekle beraber anti-sovyet trockistler ya da sagcilarin parmagi oldugu dusunulmektedir.
esas 1909da osmanlica bile basilan ve klasikler arasina girmis en onemli eseri ana romanidir.
kucuk-burjuva ideolojisinin elestirisiyle kucuk burjuvanin ciplak resmini cizen adam.*
kucuk yasta yasadigi aci olaylar yuzunden gorki yani ruscada “aci” anlamina gelen takma adini kullanan yazar yapitlariyla sadece kendi halki icin degil tum dunya halklari icin savasim vermis bir insan. cok calismanin degerine onem veren dusunur; zorbaliga, gericilige, somuruye, duzmece politikalara ve en basta fasizme karsi olan bir isimdir. hayati boyunca guzel gunleri gorme umudu ile barisi, sevgiyi, hurriyeti asilamaya calismistir. fakat lenin’le cogu kez gorus ayriligi gelmesine ragmen stalinizmin en acimasiz yanlarini da ovmustur. belki uzun yillar rusyadan uzak italyadaki villasinda kalmasi ve 60 yasinda rusyaya donusunde kahramanlar gibi halkinin coskuyla torenlerle karsilanmasi gozunu boyamistir. bir yanilgi ya da basitce kaderin cilvesi...
olumunun de nasil oldugu bilinmemekle beraber anti-sovyet trockistler ya da sagcilarin parmagi oldugu dusunulmektedir.
detayli bilgi icin http://www.yuzuklerinefendisi.com.tr/
6 bolum ve 3 kitaptan olusan yuzuklerin efendisi serisi esasinda tolkienin yarattigi on binlerce yillik orta-dunya tarihinin sadece 3 yilini kapsar.
ilk basimda cogu kisi, tolkienin serisinde kimin kim ya da ne oldugu, ya da nerede veya ne zaman gectigini aciklamadan ve sayfalarca yazdigi bir kisinin potresini ya da yerlerin tasvirini okuyucu sikacak, romandan kopartacak riskler olarak gormuslerdir... basarisindan sonra oynadigi kumari kazandigi dusunulmustur. lakin ortada bir kumar yoktur cunku yuzuklerin efendisi roman ya da basitce yazilmis bir kitap degildir. buyuk resmin sadece kucuk bir kismini detayli olarak anlatir ve okuyucunu kafasinda soru isaretleri birakarak, orta dunyaya ilgi duymasini saglar.... tolkienin esas resmi orta-dunya tarihidir, bu tarihi yazmasindaki amac ingilterenin keltlerden veya angalo saxonlardan baska kendisine ait bir tarihi olmadigini gorup, bu boslugu doldurmak icin kollarini sivar.
kendi deyimiyle belki sacmada olsa ortaya ingilizlere hediye edecegi mitoloji yaratir. elf, cuce ve rhoan gibi degisik diller yaratir, hatta bazi notlarini bu dillerle tuttugu icin bazilari hala cevrilelememistir. yaritilistan karalarin yer degismesine kadar diller, bitkiler, haritalar, destanlar, sarkilar, siirler, sanatlar, dinler, irklar, degisik canlilar, cografyalar, yonetimler ve bir suru olguyu yaratir. silmarillion kitabi ile ozetledigi bu mit, malesef olumu ile tamamlanamamistir, yine de oglu tarafindan duzene sokulmaya calisilan notlarindan bugune kadar 12 cilt ve degisik kitaplar cikartilmistir. orta dunya tarihi bu emeklerin ortasinda ilgi goren lotrden bize bakip goz kirpar...
tolkien yazdiklarini referans olarak kendisini degil, kendi yaratigi tarihteki insanlari verir... mesela lotr frodo bagginse aittir, hobbit kitabi ise bilbo bagginsa aittir, fakat lost tales gibi baska kaynaklardan da, lotr kitabinda, olanlari farkli sekillerde okuyabilirsiniz... bunun sebebi tolkien, mitoloji yaratirken, tarihte, birden fazla ve farkli kaynaklarin oldugunu bilir... mesela bazen bir yere giden gladriel olurken, baska kaynakta bu cindar olabiliyor....o yuzden lotr serisi hikayenin sadece bir versiyonudur... mesela gandalfin kulede basina gelenler lotr de yazmazken, notlarinda uc dort versiyonu bulunabilir... ama tabi ki tom bombadil kim oldugu gibi bosluklar coktur diyebiliriz fakat onlarda kasitli olarak yapildigi ortadir mesela numenorla ilgi bilgiler ada ile battigindan o tarihte gelisen olaylar hakkinda cok detayli bilgilere sahip degiliz der ya da faramirin tuttugu notlarin buyuk kismi savasta kayboldu gibilerinden dip notlara bile karsilasabilirsiniz. uzun sozun kisasi lotr sadece hayal gucuyle degil buyuk birikimler sayesinde ortaya cikmstir.
melkor varken onun ogrencisi sauroni, faramir varken aragornu, cevherler savasi varken yuzk savasini okumak... yani elimde middle earth ansiklopedisi dururken lotryi nereye koyarsiniz size kalmis ama tolkienin omru uzun olsayditurinin acikli oykusu gibi bir cok destani lotr gibi daha detayli yazabilirdi. hic bir eseri basite alinacak ya da kucumsenecek calismalardir diyemem.
filmi, serisinin yaninda havai fisek gosterisi olarak nitelendirebilirim
uzun uzun burada karakterlerin, yerlerin ve diger tum olgularin nerden ve ne olduklarini yazmak isterim ama ansiklopedilere bile zor sigicak bu bilgileri bir oturusta yazamam ama size tavsiyem kitabini okurken elinizde guide to middle earth gibi orta dunya sozlugunu bulundurmaya calisin
ilk basimda cogu kisi, tolkienin serisinde kimin kim ya da ne oldugu, ya da nerede veya ne zaman gectigini aciklamadan ve sayfalarca yazdigi bir kisinin potresini ya da yerlerin tasvirini okuyucu sikacak, romandan kopartacak riskler olarak gormuslerdir... basarisindan sonra oynadigi kumari kazandigi dusunulmustur. lakin ortada bir kumar yoktur cunku yuzuklerin efendisi roman ya da basitce yazilmis bir kitap degildir. buyuk resmin sadece kucuk bir kismini detayli olarak anlatir ve okuyucunu kafasinda soru isaretleri birakarak, orta dunyaya ilgi duymasini saglar.... tolkienin esas resmi orta-dunya tarihidir, bu tarihi yazmasindaki amac ingilterenin keltlerden veya angalo saxonlardan baska kendisine ait bir tarihi olmadigini gorup, bu boslugu doldurmak icin kollarini sivar.
kendi deyimiyle belki sacmada olsa ortaya ingilizlere hediye edecegi mitoloji yaratir. elf, cuce ve rhoan gibi degisik diller yaratir, hatta bazi notlarini bu dillerle tuttugu icin bazilari hala cevrilelememistir. yaritilistan karalarin yer degismesine kadar diller, bitkiler, haritalar, destanlar, sarkilar, siirler, sanatlar, dinler, irklar, degisik canlilar, cografyalar, yonetimler ve bir suru olguyu yaratir. silmarillion kitabi ile ozetledigi bu mit, malesef olumu ile tamamlanamamistir, yine de oglu tarafindan duzene sokulmaya calisilan notlarindan bugune kadar 12 cilt ve degisik kitaplar cikartilmistir. orta dunya tarihi bu emeklerin ortasinda ilgi goren lotrden bize bakip goz kirpar...
tolkien yazdiklarini referans olarak kendisini degil, kendi yaratigi tarihteki insanlari verir... mesela lotr frodo bagginse aittir, hobbit kitabi ise bilbo bagginsa aittir, fakat lost tales gibi baska kaynaklardan da, lotr kitabinda, olanlari farkli sekillerde okuyabilirsiniz... bunun sebebi tolkien, mitoloji yaratirken, tarihte, birden fazla ve farkli kaynaklarin oldugunu bilir... mesela bazen bir yere giden gladriel olurken, baska kaynakta bu cindar olabiliyor....o yuzden lotr serisi hikayenin sadece bir versiyonudur... mesela gandalfin kulede basina gelenler lotr de yazmazken, notlarinda uc dort versiyonu bulunabilir... ama tabi ki tom bombadil kim oldugu gibi bosluklar coktur diyebiliriz fakat onlarda kasitli olarak yapildigi ortadir mesela numenorla ilgi bilgiler ada ile battigindan o tarihte gelisen olaylar hakkinda cok detayli bilgilere sahip degiliz der ya da faramirin tuttugu notlarin buyuk kismi savasta kayboldu gibilerinden dip notlara bile karsilasabilirsiniz. uzun sozun kisasi lotr sadece hayal gucuyle degil buyuk birikimler sayesinde ortaya cikmstir.
melkor varken onun ogrencisi sauroni, faramir varken aragornu, cevherler savasi varken yuzk savasini okumak... yani elimde middle earth ansiklopedisi dururken lotryi nereye koyarsiniz size kalmis ama tolkienin omru uzun olsayditurinin acikli oykusu gibi bir cok destani lotr gibi daha detayli yazabilirdi. hic bir eseri basite alinacak ya da kucumsenecek calismalardir diyemem.
filmi, serisinin yaninda havai fisek gosterisi olarak nitelendirebilirim
uzun uzun burada karakterlerin, yerlerin ve diger tum olgularin nerden ve ne olduklarini yazmak isterim ama ansiklopedilere bile zor sigicak bu bilgileri bir oturusta yazamam ama size tavsiyem kitabini okurken elinizde guide to middle earth gibi orta dunya sozlugunu bulundurmaya calisin
(bkz: yuzuklerin efendisi)
1989 turk yapimi, tunc basaranin yonetip, feride cicekoglu kitabindan birlikte uyarladiklari film... ululararasi film festivalinde ki adi dont let them shoot the kite
oyuncular:
nur surer.... inci
omer colaoglu.... baris (incinin oglu)
sevin calisar.... kadin gardiyan
ozan bilen,
rozet hubes
nurettin sen.... baba
niyaz altin.... kisa boylu adam
konu: inci, siyasi bir mahkûmdur. baris ise sivil bir hukumlunun bes yasindaki oglu. disarida ona bakacak kimse olmadigi icin cezaevinde buyur. dogayi, dis dunyayi, sevgiyi inci araciligiyla tanir. dis dunyasi, avludan gorunen kucuk bir gokyuzu parcasindan ibarettir. bir sabah, gordugu ucurtma baris’i cok heyecanlandirir. artik ozgurluk onun icin “inci ile birliket ucurtma ucurtmak” demektir...
oyuncular:
nur surer.... inci
omer colaoglu.... baris (incinin oglu)
sevin calisar.... kadin gardiyan
ozan bilen,
rozet hubes
nurettin sen.... baba
niyaz altin.... kisa boylu adam
konu: inci, siyasi bir mahkûmdur. baris ise sivil bir hukumlunun bes yasindaki oglu. disarida ona bakacak kimse olmadigi icin cezaevinde buyur. dogayi, dis dunyayi, sevgiyi inci araciligiyla tanir. dis dunyasi, avludan gorunen kucuk bir gokyuzu parcasindan ibarettir. bir sabah, gordugu ucurtma baris’i cok heyecanlandirir. artik ozgurluk onun icin “inci ile birliket ucurtma ucurtmak” demektir...
canakkale savaslari`nda ingiliz donanmasinin gozbebegi gemi..
ingilizlerin ana kralicesi (1900-2002) 31 mart 2002 de hayata gozlerini yumdu.uykusunda vefat etmistir....
halk dilinde veysel karani olarak anilan tasavvuf buyugunun asil adi uveys’dir. nitekim onun yolunda olanlara mensubiyet ifadesi bakimindan uveysi denir. veysel karani’nin menkibesi, hz. peygamber’i gormek icin yanip tutusmasi ve anne sevgisini timsallestirmesi bakimindan tarihi kimligini golgelenmis, onu bir efsane kahramani heline getirmistir.
guvenilir kaynaklara gore veysel karani yemenli’dir. babasinin adi amin’dir. veysel karani, hz. peygamber yasadigi sirada musluman olmus, fakat kendisini gorememistir.
bununla beraber hz. peygamber, onun ashab arasina katilanlarin hayirlisi oldugu ve pek cok kimseye sefaat edecegini bildirmistir. veysel karani’nin hayatinin en buyuk istegine kavusamamasi, yani hz. peygamber’i goremeyesinin sebebi, hasta ve yatalak annesinin yanindan ayrilamamasidir. bu durumu yunus emre su dortluguyle dile getirmistir:
anasindan destur aldi durmadi,
kabe yollarindan gozu irmadi,
eve geldi muhammed’i bulamadi,
yemen illerinde veysel karani.
adina yunus emre’nin de ilahiyi yazdigi veysel karani turk tasavvuf edebeiyetinda buyuk sevgi ve alaka gormus hakkinda menkibenameler, pek cok ilahi ve destan mahiyetinde hikayeler kalame alinmistir.
sufi kaynaklardan bir kismi veysel karani’nin hz. peygamberle gorustugunu ileri surerlerse de, diger kaynaklar ve rivayetler bunun aksini savunmuslardir. yukarida belirtildigi gibi, hasta annesini yalniz birakamadigi icin, medine’ye gidemeyen bu sufi icin hz. peygamber, hz. omer ve hz. ali’ye, onunla gorusmek imkaninin kendilerine nasip olacagini mujdelemistir. ayrica duasini almalarida bildirmistir. onlar da onu gorecekleri anin gelmesini dort gozle beklemeye koyulmuslardir. hz. omer’in halifeligidoneminin son yillarina dogru, onun yemen’den gelen bir haci kafilesi ile gelip mekke’de bulundugunu ogrendiler. hacilar veysel’i arafat yakinlarinda deve guttugunu haber verip, hakkinda alayli sozler soylerler. fakat, hz. peygamber’in onun icin soylediklerin, ogrenince bu tavirlarindan oturu nedamet duymuslardir. hz. peyber’in kendisi hakkinda soylediklerini naklettikleri gibi, hayir duasini da aldilar. kendisine hediye ve para vermek yolundaki tesebbusleri bosa gfitti. maddi hic bir sey kabul etmeyen veysel, hacilarla birlikte yine yemen’e donmustur.
daha sonra geri gelen veysel karani, hz. ali’nin halifeligi sirasinda medine’ye gitti ve haracilerin ortaya cikmalarina sebep olan siffin savasinda hz. ali’nin saflarinda savasci olarak bulundu. bir rivayete gore bu savasta sehit olmus, baska bir rivayete gore ise, yine hz. ali’nin hilefeti doneminde sam’da hadis ilmiyle mesgul bulundugu sirada vefat etmistir. rivayetlerden anlasildigina gore uveys cok fakir bir ailenin kucuk yasta yetim kalmis bir cocugudur ve son derece bagli bulundugu annesi ona analik, hem de babalik etmistir.
hz. peygameber’i hic gormedigi halde, inanmasi ve gonulden baglanmasi, peygamber tarafindan da mujdelenmesi, tasavvufta bir murside ulasmayip onun ruhaniyetinden feyz alanlara “uveysi” denmesine yol acmistir. yani gormedigi bir seyh tarafindan yetistirilen sufiye, “uveysi” bu yoldaki yetisme tarzina “uveysilik” denmektedir.
daha sonralari uveysilik dort zumre icin kullanilmistir:
a) hz. peygamber’in ruhaniyetinden feyz alanlar.
b) veysel karani’nin yolunda yetisenler.
c) herhangi buyuk seyhin ruhaniyetinden feyz alanlar.
d) hizir alyhusselam tarafindan irsad edilenler.
veysel karani halk tarafindan cok sevilmis ve bir cok iyi davranislar ona baglanarak misal haline getirilmistir. bu yuzden de kendisine fazlasiyla sahip cikildigindan islam ulekerinde, yunus emre icin oldugu gibi, pek cok yerde kabirleri bulunmktadir. bunlarin hepsi gercek kabir olmayip sevgi dolasiyla ayrilmis mekanlardir.
guvenilir kaynaklara gore veysel karani yemenli’dir. babasinin adi amin’dir. veysel karani, hz. peygamber yasadigi sirada musluman olmus, fakat kendisini gorememistir.
bununla beraber hz. peygamber, onun ashab arasina katilanlarin hayirlisi oldugu ve pek cok kimseye sefaat edecegini bildirmistir. veysel karani’nin hayatinin en buyuk istegine kavusamamasi, yani hz. peygamber’i goremeyesinin sebebi, hasta ve yatalak annesinin yanindan ayrilamamasidir. bu durumu yunus emre su dortluguyle dile getirmistir:
anasindan destur aldi durmadi,
kabe yollarindan gozu irmadi,
eve geldi muhammed’i bulamadi,
yemen illerinde veysel karani.
adina yunus emre’nin de ilahiyi yazdigi veysel karani turk tasavvuf edebeiyetinda buyuk sevgi ve alaka gormus hakkinda menkibenameler, pek cok ilahi ve destan mahiyetinde hikayeler kalame alinmistir.
sufi kaynaklardan bir kismi veysel karani’nin hz. peygamberle gorustugunu ileri surerlerse de, diger kaynaklar ve rivayetler bunun aksini savunmuslardir. yukarida belirtildigi gibi, hasta annesini yalniz birakamadigi icin, medine’ye gidemeyen bu sufi icin hz. peygamber, hz. omer ve hz. ali’ye, onunla gorusmek imkaninin kendilerine nasip olacagini mujdelemistir. ayrica duasini almalarida bildirmistir. onlar da onu gorecekleri anin gelmesini dort gozle beklemeye koyulmuslardir. hz. omer’in halifeligidoneminin son yillarina dogru, onun yemen’den gelen bir haci kafilesi ile gelip mekke’de bulundugunu ogrendiler. hacilar veysel’i arafat yakinlarinda deve guttugunu haber verip, hakkinda alayli sozler soylerler. fakat, hz. peygamber’in onun icin soylediklerin, ogrenince bu tavirlarindan oturu nedamet duymuslardir. hz. peyber’in kendisi hakkinda soylediklerini naklettikleri gibi, hayir duasini da aldilar. kendisine hediye ve para vermek yolundaki tesebbusleri bosa gfitti. maddi hic bir sey kabul etmeyen veysel, hacilarla birlikte yine yemen’e donmustur.
daha sonra geri gelen veysel karani, hz. ali’nin halifeligi sirasinda medine’ye gitti ve haracilerin ortaya cikmalarina sebep olan siffin savasinda hz. ali’nin saflarinda savasci olarak bulundu. bir rivayete gore bu savasta sehit olmus, baska bir rivayete gore ise, yine hz. ali’nin hilefeti doneminde sam’da hadis ilmiyle mesgul bulundugu sirada vefat etmistir. rivayetlerden anlasildigina gore uveys cok fakir bir ailenin kucuk yasta yetim kalmis bir cocugudur ve son derece bagli bulundugu annesi ona analik, hem de babalik etmistir.
hz. peygameber’i hic gormedigi halde, inanmasi ve gonulden baglanmasi, peygamber tarafindan da mujdelenmesi, tasavvufta bir murside ulasmayip onun ruhaniyetinden feyz alanlara “uveysi” denmesine yol acmistir. yani gormedigi bir seyh tarafindan yetistirilen sufiye, “uveysi” bu yoldaki yetisme tarzina “uveysilik” denmektedir.
daha sonralari uveysilik dort zumre icin kullanilmistir:
a) hz. peygamber’in ruhaniyetinden feyz alanlar.
b) veysel karani’nin yolunda yetisenler.
c) herhangi buyuk seyhin ruhaniyetinden feyz alanlar.
d) hizir alyhusselam tarafindan irsad edilenler.
veysel karani halk tarafindan cok sevilmis ve bir cok iyi davranislar ona baglanarak misal haline getirilmistir. bu yuzden de kendisine fazlasiyla sahip cikildigindan islam ulekerinde, yunus emre icin oldugu gibi, pek cok yerde kabirleri bulunmktadir. bunlarin hepsi gercek kabir olmayip sevgi dolasiyla ayrilmis mekanlardir.
veysel karani, islamiyetin dogus doneminde yemende dunyaya gelmis ve muslumanligi kabul ederek kendini zuhd hayatina adamis bir sahsiyettir. hz. muhammedin (s.a.) hayatinda muslumanligi kabul etmesine ragmen onunla gorusememis, ancak hz. omer devrinde medineye gelme imkanini bularak oradan da kendi zuhd anlayisini paylasan zahidlerin yasadigi kufeye gitmis ve yerlesmistir. yasadigi inziva hayati, kendisinin islam tasavvuf tarihinde sufilerin ileri gelen onculerinden biri, hatta birincisi olarak telakki edilmesine sebep olmustur.
elinizdeki eser ilk defa temel kaynaklara inerek veysel karaninin tarihi sahsiyetini ve islam-turk tasavvufundaki gercek yerini tesbit etmeye calismaktadir. kitabin ikinci bolumunde uveysilik uzerinde durulmustur.
elinizdeki eser ilk defa temel kaynaklara inerek veysel karaninin tarihi sahsiyetini ve islam-turk tasavvufundaki gercek yerini tesbit etmeye calismaktadir. kitabin ikinci bolumunde uveysilik uzerinde durulmustur.
bir diger aciklama $u $ekildedir;
bermuda seytan ucgeninin sirri cozulmus,,
bermuda seytan ucgeni atlas okyanusundaki bu bolgede,
ozellikle son 60 yilda bircok gemi ve ucak kaybolmus ve bunlardan
geriye tek bir iz bile kalmamisti. kimsenin aciklama getiremedið i bu
esrarengiz fenomen, icinde bilimadamlarinin da bulundugu pek cok insan
tarafindan dogaustu bir takim guclerin yaptirimi olarak algilandi
ve oyle lanse edildi. ancak, uzun yillardir devam eden
arastirmalar birkac yil once bir sonuc verdi ve bu gizemli olaylarin
aslinda basit bir dogalgaz cilvesi oldugu aciklandi. ilginc ve
bilgilendirici ozellikler tasidigi icin bu sirrin nasil cozuldugunu
asagiya aliyorum: yer altindan fiskiran dogal gazlar, sadece
yuksek kara parcalarindan degil,deniz ve okyanus
tabanlarindan da cikarlar. cunku deniz tabanlari da ustu suyla kaplanmis
alcak kara parcalaridir. ancak, okyanuslar cok derin olduklarindan
tabanlarinda buyuk basinclar vardir. bu yuksek basinc altindaki
bolgelerden cikmak isteyen dogal gazlar, oradaki cok dusuk isinin da
etkisiyle kati hale donusurler ve hidrat denilen beyaz ve
tebesirimsi bir madde haline gelirler. cok derinlere dalabilen robot
kameralarinin bu bolgedeki karbeyaz okyanus tabanini ve bazi gemi
enkazlarini resimlemesinden sonra konuya su bilimsel aciklama
getirilmistir:
bu bolge, gulf stream denilen sicak su akintisinin da
gectigi yerdir. tabanin bazen isinmasi yuzunden, bu tebesir gazlar erir
ve sudan hafif olduklari icin yuzeye dogru yukselirler. o
anda, tabandan yuzeye kadar bir bosluk (vakum) olusur ve okyanus
adeta delinir. o sirada oradan gecen yuzer ne varsa, derin bir kuyuya
duser gibi hizla okyanusun dibini boylar. cunku, gazin
kaldirma kuvveti gemileri tasiyacak guce sahip degildir. gaz
yukselmesi sona erince bosluk tekrar suyla dolar ve geriye hicbir iz
kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gomulmus olurlar.
ucaklarin duserek kaybolmasi ise gene ayni sebeptendir. yuzeye cikandogal
gazlar, havadan da hafif olduklari icin yukselmeye devam ederler.
bu kez vakum, bolgenin uzerindeki atmosferde olusur. oradan
tesadufen gecen bir ucak hemen irtifa kaybeder ve motorlari
durur. cunku, motorlardaki benzinin yanmasi icin oksijene ihtiyac vardir
ve
o boslukta hava olmadigi icin oksijen de olmaz. boylece ucak da,
hizla okyanus tabanini boylar.
bermuda seytan ucgeninin sirri cozulmus,,
bermuda seytan ucgeni atlas okyanusundaki bu bolgede,
ozellikle son 60 yilda bircok gemi ve ucak kaybolmus ve bunlardan
geriye tek bir iz bile kalmamisti. kimsenin aciklama getiremedið i bu
esrarengiz fenomen, icinde bilimadamlarinin da bulundugu pek cok insan
tarafindan dogaustu bir takim guclerin yaptirimi olarak algilandi
ve oyle lanse edildi. ancak, uzun yillardir devam eden
arastirmalar birkac yil once bir sonuc verdi ve bu gizemli olaylarin
aslinda basit bir dogalgaz cilvesi oldugu aciklandi. ilginc ve
bilgilendirici ozellikler tasidigi icin bu sirrin nasil cozuldugunu
asagiya aliyorum: yer altindan fiskiran dogal gazlar, sadece
yuksek kara parcalarindan degil,deniz ve okyanus
tabanlarindan da cikarlar. cunku deniz tabanlari da ustu suyla kaplanmis
alcak kara parcalaridir. ancak, okyanuslar cok derin olduklarindan
tabanlarinda buyuk basinclar vardir. bu yuksek basinc altindaki
bolgelerden cikmak isteyen dogal gazlar, oradaki cok dusuk isinin da
etkisiyle kati hale donusurler ve hidrat denilen beyaz ve
tebesirimsi bir madde haline gelirler. cok derinlere dalabilen robot
kameralarinin bu bolgedeki karbeyaz okyanus tabanini ve bazi gemi
enkazlarini resimlemesinden sonra konuya su bilimsel aciklama
getirilmistir:
bu bolge, gulf stream denilen sicak su akintisinin da
gectigi yerdir. tabanin bazen isinmasi yuzunden, bu tebesir gazlar erir
ve sudan hafif olduklari icin yuzeye dogru yukselirler. o
anda, tabandan yuzeye kadar bir bosluk (vakum) olusur ve okyanus
adeta delinir. o sirada oradan gecen yuzer ne varsa, derin bir kuyuya
duser gibi hizla okyanusun dibini boylar. cunku, gazin
kaldirma kuvveti gemileri tasiyacak guce sahip degildir. gaz
yukselmesi sona erince bosluk tekrar suyla dolar ve geriye hicbir iz
kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gomulmus olurlar.
ucaklarin duserek kaybolmasi ise gene ayni sebeptendir. yuzeye cikandogal
gazlar, havadan da hafif olduklari icin yukselmeye devam ederler.
bu kez vakum, bolgenin uzerindeki atmosferde olusur. oradan
tesadufen gecen bir ucak hemen irtifa kaybeder ve motorlari
durur. cunku, motorlardaki benzinin yanmasi icin oksijene ihtiyac vardir
ve
o boslukta hava olmadigi icin oksijen de olmaz. boylece ucak da,
hizla okyanus tabanini boylar.
yine o bolgeden gecen gemilerde de benzer esrarengiz seyler oldugundan bahsedilmektedir ki, batan bir kisim silep veya transatlantiklere bakildiginda iclerinde sadece kedi ve kopek olulerinin oldugu, insanlarin, onlerinde bulunan yemeklerini bitirmeden birakip sanki denize atladiklari veya bir firtinanin tabaklara ve kasiklara dokunmayip sadece insanlari alip goturdukleri soylenmektedir. bu meseleyi izah sadedinde bugune kadar degisik fikirler ortaya atildi.bunlari kismen de olsa aciklamaya calisalim..
1. bu tamamen yer fizigi ile ilgili bir hadisedir. kuzey ve guneyden gelen akinti orada bir durgunluk yapmakta ve bu durgunluk yogun bir sekilde yosunlarin olusmasina sebebiyet vermektedir. yosunlarin bu yogunlugu yuzunden orada gemiler hareket edememektedir. ayrica bu bolgede yuz, iki yuz, hatta uc yuz metre yukseklige kadar cok siddetli dalgalar meydana gelmektedir. bu devâsâ dalgalar getirmis olduklari vakumla ustlerinden gecen ucaklari kendilerine dogru cekmektedir. dolayisiyla boyle bir atmosferde gemilerin alabora olmasi gayet normaldir.
2. siddetli akintilarin meydana getirdigi dev girdaplar, orada denizin altinda “mavi delikler” adi verilen delikler meydana getirmistir. ucak veya gemiler buraya geldiginde delikler tarafindan yutulmaktadir. nitekim bazi dalgiclar, o mavi deliklerin icinde bir kisim yelken ve kayiklarin bulunduklarina sahit olmuslardir.
3. sekseninci tûl dairesi buradan gecmekte ve kuzey kutbundan kivrilinca, japonya’dan gecen daire olarak yuzellinci daire adini almaktadir. binaenaleyh, boyle bir olum denizi japonya’da da bahis mevzuudur. buradan anlasilmaktadir ki, o tûl dairesine rastlayan her yerde bu turlu olum denizleri mevcuttur. hatta mesele biraz daha tamim ve tesmil edilerek otuzuncu ve kirkinci guney arz dairesinde ve otuzuncu ve kirkinci kuzey arz dairesinde de ayni seylerin var oldugu, ayrica yeryuzunde bu tur esrarengiz kaybolmalarin ve yutulmalarin bulundugu diger alti yerin daha oldugu ifade edilmektedir.
4. ucan daireler, gemileri ve ucaklari goge kaldirmakta veya denizin dibine batirmaktadir.
5. deniz dibinde biriken fosiller ve cesitli atiklardan zaman zaman cikan metan gazi, deniz suyunun kimyasal karisimini etkileyerek yogunlugunu dusurmektedir. yogunlugu sifira dusen suda yuzebilme ozelligini kaybeden gemi, metan kuyusu adi verilen gazin cektigi bolgeye girer girmez batmaktadir. denizin dibinde biriken cesitli atiklarin turune ve suyun isisina gore metan gazi kabarciklarinin siddeti de degismektedir. bermuda seytan ucgeni gibi gaz akimlarinin siddetli oldugu bolgelerde seyreden ucaklar da buyuk tehlike siniri icinde bulunmaktadir. cunku su yuzune ulasan metan gazi kabarciklari atmosfere karisarak yukariya dogru siddetli bir metan tuneli olusturmakta ve metan tuneline giren ucak da kontrolden cikarak denize cakilmaktadir.
1. bu tamamen yer fizigi ile ilgili bir hadisedir. kuzey ve guneyden gelen akinti orada bir durgunluk yapmakta ve bu durgunluk yogun bir sekilde yosunlarin olusmasina sebebiyet vermektedir. yosunlarin bu yogunlugu yuzunden orada gemiler hareket edememektedir. ayrica bu bolgede yuz, iki yuz, hatta uc yuz metre yukseklige kadar cok siddetli dalgalar meydana gelmektedir. bu devâsâ dalgalar getirmis olduklari vakumla ustlerinden gecen ucaklari kendilerine dogru cekmektedir. dolayisiyla boyle bir atmosferde gemilerin alabora olmasi gayet normaldir.
2. siddetli akintilarin meydana getirdigi dev girdaplar, orada denizin altinda “mavi delikler” adi verilen delikler meydana getirmistir. ucak veya gemiler buraya geldiginde delikler tarafindan yutulmaktadir. nitekim bazi dalgiclar, o mavi deliklerin icinde bir kisim yelken ve kayiklarin bulunduklarina sahit olmuslardir.
3. sekseninci tûl dairesi buradan gecmekte ve kuzey kutbundan kivrilinca, japonya’dan gecen daire olarak yuzellinci daire adini almaktadir. binaenaleyh, boyle bir olum denizi japonya’da da bahis mevzuudur. buradan anlasilmaktadir ki, o tûl dairesine rastlayan her yerde bu turlu olum denizleri mevcuttur. hatta mesele biraz daha tamim ve tesmil edilerek otuzuncu ve kirkinci guney arz dairesinde ve otuzuncu ve kirkinci kuzey arz dairesinde de ayni seylerin var oldugu, ayrica yeryuzunde bu tur esrarengiz kaybolmalarin ve yutulmalarin bulundugu diger alti yerin daha oldugu ifade edilmektedir.
4. ucan daireler, gemileri ve ucaklari goge kaldirmakta veya denizin dibine batirmaktadir.
5. deniz dibinde biriken fosiller ve cesitli atiklardan zaman zaman cikan metan gazi, deniz suyunun kimyasal karisimini etkileyerek yogunlugunu dusurmektedir. yogunlugu sifira dusen suda yuzebilme ozelligini kaybeden gemi, metan kuyusu adi verilen gazin cektigi bolgeye girer girmez batmaktadir. denizin dibinde biriken cesitli atiklarin turune ve suyun isisina gore metan gazi kabarciklarinin siddeti de degismektedir. bermuda seytan ucgeni gibi gaz akimlarinin siddetli oldugu bolgelerde seyreden ucaklar da buyuk tehlike siniri icinde bulunmaktadir. cunku su yuzune ulasan metan gazi kabarciklari atmosfere karisarak yukariya dogru siddetli bir metan tuneli olusturmakta ve metan tuneline giren ucak da kontrolden cikarak denize cakilmaktadir.
pek cok gemi ve ucagin hicbir enkaz birakmadan kayboldugu iddia edilen, atlantik okyanusu’nun guney ve kuzey amerika’yi birbirinden ayiran ve bermuda, porto rico ve miami sahilleri arasinda kalan ucgen seklindeki bolgeye bermuda seytan ucgeni adi verilmektedir. bu konuyla alakali ulkemizde de “bermuda ucgeni” veya “atlantik esrari” gibi bir hayli tercume kitap nesredilmistir. bu kitaplarin nesredildigi gunlerde konya’da bir arastirmaci, bundan birkac asir evvel, osmanli muellifleri tarafindan yazilan bazi eserlerde, bermuda musellesi icinde bazi esrarengiz hadiselerin cereyan ettigine dair bir kisim bahisler bulundugunu yazmisti ve gazeteler de bunu nesretmislerdi. biz bermuda musellesinin esrariyla alakali soylentilere simdilerde muttali olmaya basladik. halbuki osmanli muellifi bundan birkac asir evvel bu mesele hakkinda degisik yorumlar ortaya koyuyordu. vâkia daha evvel mayalara ve meksikalilara ait seyahat notlarinda “bu yosunlu denize geldigimiz zaman bir ugursuzluk ve yumunsuzluk uzerimize bastirir. orada gemiler gunlerce cakili kalirlar. ruzgarlar durur ve yelkenliler islemez.” seklinde bolgeyle alakali esrarengiz hadiselerden hep bahsedilmekteydi; ama simdilerde daha bir guncel hale geldi.
bermuda seytan ucgeni’nin efsanelesmesine sebep olan ilk vak’a 1945 yilinda meydana gelir. bes adet savas ucagi rutin gorev ucusu icin florida’daki uslerinden havalandiktan sonra pilotlarin lideri, telsizden kontrol kulesine soyle bir mesaj anons eder: “karayi goremiyoruz. pozisyonumuzdan emin degiliz. nerede oldugumuzu bilmiyoruz. galiba kaybolduk.” bu sirada kontrol kulesinden pilota, “nasil olur, hava gayet iyi gozukuyor. bati’ya gidin.” seklinde cevabî mesaj gelir. bunun uzerine pilot, “neresinin bati oldugunu bilmiyoruz. her sey yanlis. cok tuhaf, hicbir yonden emin degiliz. okyanus bile olmasi gerektigi gibi degil.” der ve baglanti kopar. acilen yardim alarmi verilir, ancak ucaklarin izine bir daha rastlanilmaz...
bermuda seytan ucgeni’nin efsanelesmesine sebep olan ilk vak’a 1945 yilinda meydana gelir. bes adet savas ucagi rutin gorev ucusu icin florida’daki uslerinden havalandiktan sonra pilotlarin lideri, telsizden kontrol kulesine soyle bir mesaj anons eder: “karayi goremiyoruz. pozisyonumuzdan emin degiliz. nerede oldugumuzu bilmiyoruz. galiba kaybolduk.” bu sirada kontrol kulesinden pilota, “nasil olur, hava gayet iyi gozukuyor. bati’ya gidin.” seklinde cevabî mesaj gelir. bunun uzerine pilot, “neresinin bati oldugunu bilmiyoruz. her sey yanlis. cok tuhaf, hicbir yonden emin degiliz. okyanus bile olmasi gerektigi gibi degil.” der ve baglanti kopar. acilen yardim alarmi verilir, ancak ucaklarin izine bir daha rastlanilmaz...
bir orhan pamuk kitabi.istanbul; adina destanlar, kitaplar, siirler yazdiran, sarkilar besteleten, dillere destan guzelligi ve tasinda topragindaki altin ile milyonlari kendisine ceken, buyuleyici guzelligiyle de bir daha donmelerine izin vermeyen, tarihe damgasini vurmus iki imparatorluga baskentlik yapmis, belki de dunyadaki hicbir ulkenin, kentin sahit bile olamayacagi kadar uzun ve gorkemli bir omur suren koca sehir, bu kez de ulkemizin en unlu yazarlarindan orhan pamuk‘ un kaleminden, anilari esliginde anlatiliyor ama yazardan beklendigi gibi cok daha farkli bir tarzda.
romanin yayinlanma arifesinde, hakkinda cikan makaleleri ve roportajlari okudugumda yazarin hayatinin daha on planda oldugu kanaatine varmistim ozellikle de surekli bahsedilen pamuk’ un babasinin annesini aldatisi hikayesi etraftan da gozlemledigim kadariyla en cok konusulan ve merak edilen konuydu. bu yuzden, kitabi okuduktan sonra yazilip cizilenlerin abartildigi kanisina vardim. hikaye, pamuk’ un cocukluk donemi, aile icindeki neseli ve zor gunleri, genis aile yemekleri, bayram sabahlari…ve git gide evden kopan babanin yoklugunun cocuklara hissettirilmeme cabasi ile basliyor. ama babasinin yavas yavas evi terk etmeye baslamasi ve annesini aldatmasi, olmasi gerektigi gibi, cok ayrintili ve uzun uzun anlatilmamis.
kitabin bir diger ilgi ceken konusu ise orhan pamuk’ un “50 yil” dir ayni evde yasiyor olmasi. yazara gore de hikayeyi ve yasamini ozel yapan sey de bu: istanbul gibi surekli sirkulasyon icinde olan bir metropol de, tum goclere, yikimlara ve yenilenmelere ragmen hep ayni evde yasamis olmak.
kitap, yazarin istanbul’ u cocuksu gozlemleriyle yorumlayisi ile baslayip, ilk genclik yillari, resme olan meraki, bogaz’ i resmedisi, ilk aski derken gunumuz istanbul’ una, orhan pamuk’ un “yazar olacagim ben! ” dedigi ana kadar geliyor.bu zevkli seyahat suresince, kendisi gibi istanbul’ u inceleyen, yasayan bir cok yerli yabanci ressami, mimari, yazari.. da konuk ediyor romanin icine. bu bakimdan kitap da bir ansiklopedi inceligi soz konusu. adi gecen sanatcilarin kimisinin kent ile ilgili sozlerine yer verilmis, kimisinin kisa istanbul gecmisi, dusunceleri ve bunarlin eserlerine yansiyisi anlatilmis, yerli ve yabanci sanatcilarin istanbul’ a bakis acisi arasindaki farklar goz onune serilmis. kitabin sonunda yer alan dizine bile bakildiginda ne kadar cok ve farkli ismin, mekanin, konunun ve kisilerin gectigini goruyorsunuz. hemen hemen her sayfada yer alan, cogu ara guler’ e ait fotograflarla da anlatilan her konunun icerigi resimlerle aktarilmaya calisilmis. kisacasi, kitabi bitirdiginizde sadece o. pamuk hakkinda degil, diger bir cok yazar, ressam.. hakkinda da bilgi sahibi olmus oluyorsunuz. tum bunlari da yazarin diger eserlerine oranla cok daha sadelesmis ve anlasilir ama edebi acidan da bir o kadar yogun dilinden okuyorsunuz.
kitabin ve tabii ki yazarin en farkli ozelligi istanbul’un “huzun” ile ozdeslestirilmesi. tum usta sair ve yazarlar degil midir ki istanbul’u her zaman mahmut pasa’ nin civil civil kuslariyla, bogaz’ in essiz guzelligiyle, taksim’ in rengarenk insan manzaralariyla, s.ahmet’ in mimari harikasi tarihi eserleriyle betimleyen? o “aziz istanbul” dur ki ne kadar guzellik varsa o’ na yakistirilir, peki ya huzun..? yazar cocuklugunun onda uyandirdigi bu yogun huzun duygusunu soyle acikliyor; ..“ikide bir cikan iktisadi bunalimdan sonra dukkaninda soguktan tir tir titreyerek butun gun bir musteri bekleyen yasli kitapcilardan, eski yalilarin bos kayikhanelerinden, issizlikle dolu cayhanelerden, gunes battiktan sonra tek bir kadin goremeyecegin sokaklardan…soz ediyorum.(..bu duyguyu ve onu sehre yayan manzaralari, koseleri,insanlari iyi hissettigimizde (..) huzun duygusu manzarada ve insanlarda gorulebilecek bir acikliga kavusur.” yazar sehirdeki huznu, yoksulluk, yenilgi ve kayip duygusuyla bagdastirir.ona gore kendinden onceki yazarlarin sehrin guzelliginden buyulenme nedenleri, yasadiklari hayatin eksikliklerinde gizlenmektedir.
orhan pamuk’ un istanbul adli kitabinin yayimlanmak uzere oldugunu ilk okudugumda, kentin,muhtemelen, pek yazilip cizilmeyen o arka sokaklardaki melankolik havasinin, kitaba hakim olacagini tahmin etmistim kendimce.bunu ya yazarin farkli tarzina ve yorumuna ya da bana her zaman melankolik hatta soguk gelen durusuna ki kendisini hic gormedigim halde bunu on yargi olarak da kabul edebilirsiniz, bagladim. oyle ya da bole bekledigim gibi bir kitap cikti.
icinde yasadigimiz kentin her kosesinde birbirinden farkli ve maskeli yasamlar oldugunu, tipki dunyanin her yerinde oldugu gibi, ve evet huznun de bu yuzlerden biri oldugunu biliyoruz ama ben gene de istanbul’ a en cok yakisan duygunun huzun oldugu konusuna katilmiyorum. huzun tum dunyanin zaman zaman mahkum oldugu makus bir talih belki, belki de kimisi icin icinde yasadigimiz oyunun en cok izlenmeye deger sahnesi ama bana gore herkesin eninde sonunda, az yada cok, kisa sureli veya uzun karsilasmak zorunda kaldigi, bu maskeli balonun yuzlerinden sadece biri.
romanin, bogaz’ in kesfi bolumunde su satirlar yer aliyor: “hayat o kadar berbat olamaz” diye dusunurum bazen. ne de olsa, sonunda insan bogaz’ da bir yuruyuse cikilabilir.”
benim icimde uyanan ses ise der ki bana; istanbul bir o kadar huzunlu dolu olamaz asla, bogaz da dalgalar neseli hisirtilarla vururken kiyiya.
romanin yayinlanma arifesinde, hakkinda cikan makaleleri ve roportajlari okudugumda yazarin hayatinin daha on planda oldugu kanaatine varmistim ozellikle de surekli bahsedilen pamuk’ un babasinin annesini aldatisi hikayesi etraftan da gozlemledigim kadariyla en cok konusulan ve merak edilen konuydu. bu yuzden, kitabi okuduktan sonra yazilip cizilenlerin abartildigi kanisina vardim. hikaye, pamuk’ un cocukluk donemi, aile icindeki neseli ve zor gunleri, genis aile yemekleri, bayram sabahlari…ve git gide evden kopan babanin yoklugunun cocuklara hissettirilmeme cabasi ile basliyor. ama babasinin yavas yavas evi terk etmeye baslamasi ve annesini aldatmasi, olmasi gerektigi gibi, cok ayrintili ve uzun uzun anlatilmamis.
kitabin bir diger ilgi ceken konusu ise orhan pamuk’ un “50 yil” dir ayni evde yasiyor olmasi. yazara gore de hikayeyi ve yasamini ozel yapan sey de bu: istanbul gibi surekli sirkulasyon icinde olan bir metropol de, tum goclere, yikimlara ve yenilenmelere ragmen hep ayni evde yasamis olmak.
kitap, yazarin istanbul’ u cocuksu gozlemleriyle yorumlayisi ile baslayip, ilk genclik yillari, resme olan meraki, bogaz’ i resmedisi, ilk aski derken gunumuz istanbul’ una, orhan pamuk’ un “yazar olacagim ben! ” dedigi ana kadar geliyor.bu zevkli seyahat suresince, kendisi gibi istanbul’ u inceleyen, yasayan bir cok yerli yabanci ressami, mimari, yazari.. da konuk ediyor romanin icine. bu bakimdan kitap da bir ansiklopedi inceligi soz konusu. adi gecen sanatcilarin kimisinin kent ile ilgili sozlerine yer verilmis, kimisinin kisa istanbul gecmisi, dusunceleri ve bunarlin eserlerine yansiyisi anlatilmis, yerli ve yabanci sanatcilarin istanbul’ a bakis acisi arasindaki farklar goz onune serilmis. kitabin sonunda yer alan dizine bile bakildiginda ne kadar cok ve farkli ismin, mekanin, konunun ve kisilerin gectigini goruyorsunuz. hemen hemen her sayfada yer alan, cogu ara guler’ e ait fotograflarla da anlatilan her konunun icerigi resimlerle aktarilmaya calisilmis. kisacasi, kitabi bitirdiginizde sadece o. pamuk hakkinda degil, diger bir cok yazar, ressam.. hakkinda da bilgi sahibi olmus oluyorsunuz. tum bunlari da yazarin diger eserlerine oranla cok daha sadelesmis ve anlasilir ama edebi acidan da bir o kadar yogun dilinden okuyorsunuz.
kitabin ve tabii ki yazarin en farkli ozelligi istanbul’un “huzun” ile ozdeslestirilmesi. tum usta sair ve yazarlar degil midir ki istanbul’u her zaman mahmut pasa’ nin civil civil kuslariyla, bogaz’ in essiz guzelligiyle, taksim’ in rengarenk insan manzaralariyla, s.ahmet’ in mimari harikasi tarihi eserleriyle betimleyen? o “aziz istanbul” dur ki ne kadar guzellik varsa o’ na yakistirilir, peki ya huzun..? yazar cocuklugunun onda uyandirdigi bu yogun huzun duygusunu soyle acikliyor; ..“ikide bir cikan iktisadi bunalimdan sonra dukkaninda soguktan tir tir titreyerek butun gun bir musteri bekleyen yasli kitapcilardan, eski yalilarin bos kayikhanelerinden, issizlikle dolu cayhanelerden, gunes battiktan sonra tek bir kadin goremeyecegin sokaklardan…soz ediyorum.(..bu duyguyu ve onu sehre yayan manzaralari, koseleri,insanlari iyi hissettigimizde (..) huzun duygusu manzarada ve insanlarda gorulebilecek bir acikliga kavusur.” yazar sehirdeki huznu, yoksulluk, yenilgi ve kayip duygusuyla bagdastirir.ona gore kendinden onceki yazarlarin sehrin guzelliginden buyulenme nedenleri, yasadiklari hayatin eksikliklerinde gizlenmektedir.
orhan pamuk’ un istanbul adli kitabinin yayimlanmak uzere oldugunu ilk okudugumda, kentin,muhtemelen, pek yazilip cizilmeyen o arka sokaklardaki melankolik havasinin, kitaba hakim olacagini tahmin etmistim kendimce.bunu ya yazarin farkli tarzina ve yorumuna ya da bana her zaman melankolik hatta soguk gelen durusuna ki kendisini hic gormedigim halde bunu on yargi olarak da kabul edebilirsiniz, bagladim. oyle ya da bole bekledigim gibi bir kitap cikti.
icinde yasadigimiz kentin her kosesinde birbirinden farkli ve maskeli yasamlar oldugunu, tipki dunyanin her yerinde oldugu gibi, ve evet huznun de bu yuzlerden biri oldugunu biliyoruz ama ben gene de istanbul’ a en cok yakisan duygunun huzun oldugu konusuna katilmiyorum. huzun tum dunyanin zaman zaman mahkum oldugu makus bir talih belki, belki de kimisi icin icinde yasadigimiz oyunun en cok izlenmeye deger sahnesi ama bana gore herkesin eninde sonunda, az yada cok, kisa sureli veya uzun karsilasmak zorunda kaldigi, bu maskeli balonun yuzlerinden sadece biri.
romanin, bogaz’ in kesfi bolumunde su satirlar yer aliyor: “hayat o kadar berbat olamaz” diye dusunurum bazen. ne de olsa, sonunda insan bogaz’ da bir yuruyuse cikilabilir.”
benim icimde uyanan ses ise der ki bana; istanbul bir o kadar huzunlu dolu olamaz asla, bogaz da dalgalar neseli hisirtilarla vururken kiyiya.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?