confessions

tiryaki

- Yazar -

  1. toplam entry 1299
  2. takipçi 1
  3. puan 31673

sözlük diline alışmak

tiryaki
+hocam sınavdaki tüm cevaplarıma berbat oyu vermişsiniz hocam.entry kağıdıma tekrar bakabilir misiniz?wallahi de hocam ekşi sözlük ten falan da kopya çekmedim yani!
-sen ilk soruda boş bakınız vermişsin bir kere!
+hocam diğer arkadaşlarım da veriyor boş bakınız.ama onlar 70 den 80 den düşmüyor anlamadım ne iştir?
-bu ayar vermek mi oluyor yani?
+hocam ben hakkımı istiyorum sadece hocam.yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum.
-diğer arkadaşlarının da puanları epey düşük yani.sadece sana mahsus bir durum değil bu.sınıf geneli böyle.
+hocam,hocam siz yoksa seri eksi veren ipnemisiniz yoksa hocam!!!
-otur sıfır!!!...

hz muhammed i eleştirmek

tiryaki
daha kırkı çıkmamış kız çocuklarının, analarının feryatları içerisinde diri diri topağa gömülmesine son verdi:tabii ki eleştiriceğiz,özgürlük diye bir şey var nasıl olsa!...

hepimizin tekmeleyip,nankör diye attığımız kedilere bile kendi ellerinden su içirdi:eleştiriceğiz doğal olarak,en büyük meziyetimiz eleştirmek nasıl olsa!...

iyi ahlakı,güzelliği,kardeşliği,barışı öğretti her daim,hiç bir dilenciyi boş çeviremedi diye,çocukların ağladığını duyunca namazını yarım bırakıp onların sorunlarıyla ilgilendi diye...

aç susuz biraktilar diye, kendisini en sevdiği memleketinden,akrabalarından,eşinden ayrı bıraktılar diye,tüm bunlara’’of’’ bile demediği için...suçlu tabii ki,niye eleştirmiyeceğiz ki?alıştık bir kere nasıl olsa herşeyi eleştirmeye!...

kaçamadığımız korkularımız var,altından kalkamadığımız günahlarımız var,hazzımızdan başka yöneleciğimiz kapı kalmadı; tabii ki bunlara bahaneler gerek!tabii ki eleştireceğiz.


cezayir soykırımı

tiryaki
yıl:1958
yer:birleşmiş milletler merkez binası
konu:cezayir’in bağımsızlık oylaması...
’’birleşmiş milletler üyesi her ülke cezayir’in fransa’nın sömürgeliğinden kurtulup bağımsız bir ülke olması için oy kullanıyor.üye ülkelerin neredeyse tamamı cezayir’in bağımsızlığına giden yolu destekliyor.kabul oyu veriyor.’’

’’cezayir’in pek sevgili ’kardeşi’ türkiye fransa’ya yaranmak için çekimser oy kullanıyor.türkiye-cezayir ilişkileri bitme noktasına gidiyor.iki ’kardeş ülke’’birbirine düşman kesiliyor.

yıl:2006
yer:tbmm
konu:fransa’nın sözde ermeni soykırımını kabulu,kabul etmeyenleri kodese tıkaması ,buna cevaben de pek muhterem cezayir’li dostlarımıza yapılmış ahlaksız soykırımın şipşak hatırlanması.

alınacak ders:(bkz: alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste aheste)

hatun kişinin çıkma teklif etmemesi

tiryaki
bir kız neden çıkma teklifi yapamaz?
çünkü gerçekten beğenildiğine ,ilgi topladığına inanmak ister.
çünkü yıllar boyu kendi kendine ördüğü o sırlarla dolu dünyasını başka birinin eline kolay kolay teslim etmek istemez,istese de yapamaz.
çünkü sevgi vermek onun için zor bir şey değildir lakin erkeğin aynı sevgiyi aynı içtenlikle verebileceğinden müthiş şüphe duyar,elinde değildir.
çünkü engel olamadığı korkuları vardır,gelecek kaygısı vardır sürekli,tabiidir.
çünkü duygu hazinesini paylaşacağı kişiye karşı 1-0 ezik başlamak utanç vericidir onun için
çünkü toprakla,suyla bir de gururla yartılmıştır.
başka çaresi yoktur çünkü...

sevgiliden entry ile ayrılmak

tiryaki
sevgili necla,
senin de çok iyi bildiğin üzere uzun zamandan beri bu sözlükte elele entry kasmaktayiz.aci tatli hatiralarla dolu bir çok gün geçirdik burada.
nice entryler girdik,çok popüler anketler hazirladik,muhteşem oylarimizi da hep birbirmize kullandik.hatirliyor musun bir gece senin bir entryne berbat oyu veridler diye,beraberce ağladiğimizi.sonra da senin için bütün online yazarlara beraberce, teker teker berbat oyu verdiğimizi.
biliyor musun seninle olan her şeyi özledim.klavyeye bilgisozluk.com diye yazmani,kontörün bittiği zaman houstondan beni mesaj manyaği yapmani,ayar vermeni,herşeyini ama herşeyini...

independence zalim bir adam...dün gene 3 entrymi çöp kutusuna gönderdi.ayni şekilde entryler girmeye devam ettiğim takdirde beni çömez yapacağini söyledi bana.ara sira kendisine sataşmak istesem de göt korkusundan çitimi çikaramiyorum.bende durumlar böyle işte.
sen de en son seri eksi oy veren ibne’ye maruz kaldiğini söylemiştin.biliyor musun seri eksi oy veren ibne aslinda bendim.kavga ettiğimiz gün tüm hincimi senin entrylerinden çikardim,bu durumdan nasibini almiş tek kişi de sen değilsin aslinda.sitedeki diğer tüm yazarlara da berbat oyu veridm ,anketler açtim,bakiniz verdim.,emrah’i uzun maratona çikardim.(emrah koş).
bu benim için çok zor olacak biliyorum ama bu kez gerçekten ayriliğin o soğuk nefesini ensemde hissetmekteyim.ne yapalim işte yazgiyi değiştirecek kudretimiz yok.belki bizler için daha hayirlisi olur.
sevgilim cepte param kalmadi,kaç gündür de kontörsüz kontörsüz dolaşmaktayim.onun için sana olan duygularimi,çektiğim acilari bu entrymle dile getrimek istedim.hoşgörürsün umarim.
(bkz: fakir ama gururlu genç) ’hay allah yanlişlikla bakiniz vermişim gene’.neyse tüm mutluluklar senin olsun!
bu arada sözlüğümüzün de yeni bir radyosu var artik.ara sira uğrarasan sevinirim.bilgiradyo.com adresinden de ulaşilabiliyormuş.çok hoş bir şey yapmişlar.ekşisozluk yazarlari buna da klon demiş.
evet mutluluklar senin olsun necla!bunu bana yapan insan olamaz.
(bkz: kahir mektubu)

akrep burcu kadını

tiryaki
akrep kadını anlaşılmazdır her zaman için.doğuşu sancılı geçer,ölümü ses getirir.kasım yağmurlarının ardında biriken esrarlı gerçek bağışlanmıştır kendisine.gerçek nedir sorusunun cevabı fısıldanmıştır kulaklarına daha doğarken.
daha ilk yıllarında bir örümceğin titiz ve sık manevralarıyla örmüş olduğu ağını andıran ;gizemli bir dünya yaratmıştır kendi kendine.orası ulaşılmazdır,orası adalet terazisinin bütün mahrem yalanlardan kutsal ırmaklarla arındırılmış ilahi gerçeklikliğiyle bezenmiştir.
saflığı ve masumiyeti yüzlerce kör dehlizden geçirerek sınamaya çalışır akrep kadını ve bu mücadele başladı mı da bir daha da sona ermez.

yalanın ne demek olduğunu bilir akrep kadını,bakışları korkunçtur,yalancıyı tanır.bir köpekte içgüdüsel olarak beden bulmuş sadakatin bir insanda yansımasıdır o adeta.sadakatin ve sadakatsizliğin kokusunu alır.
sabırlıdır,yalancı değildir.erdemlidir,iki yüzlü hiç değildir.
o hiç bir zaman sizin olamayacaktır bir bilseniz! kraliçe kendisidir ,kral yoktur hayatında.sadıktır ama yalnızdır.
başak insanının bedenine bulaşmış bekaret güdüsü,evlenmek korkusu onda daha yalın bir gerçeklikle kendini gösterir.
ama anlatacağı çok şeyi vardır başkasına.çok da konuşur ama içi doldurulmamış sözler değildir konuştukları.nerden geldikleri bellidir.ipuçlarıdır, hayatın tarifidir,ama net değildir,açık değildir.bunu bilinçli yapar,bilerek yapar.gizemini korumayı başarabilmiştir yani. kulak verin dediklerine!bilmediğiniz ne kadar çok şeyin olduğuna kanaat getireceksiniz.

(bkz: alıntı değil alınteri)

bilgi sözlüğün en güzel yanları

tiryaki
bir muhalif olarak en kötü yanlarını arzetmek istiyorum da...

emrah’ın anasını her bir gün uzun maratona çıkarmak.

anketsiz yapamamak.

ankete bok atmadan duramamak.

anketörlerle atışmayı marifet bilmek.

verilen her berbat oyu seri veren ibneye yüklemek.

kendini rambo,he-man sanmak.

işi gücü bırakıp başlıkları alt alta okumak

kendi varlığından şüphe duyup kimler var diye her bir gün onlarca entry girmek.

herkes benim gibi düşünmek zorunda şeklinde bir düşünce geliştirip aksi görüş belirtenlere anında bir kovan berbat sıkmak.



şarkı sözü yazıp berbat oyu almak.

her boka ayar verip kişisel zeka gösterisi yapmaya çalışmak.

tribünlere oynamak.

ayar verince bir halt becerdiği paranoyasına kapılmak.

gruplaşmak.

çekememek.

kıskanmak.

entellektüel geçinip kırolukta sınır tanımamak.

..........................................





çocukluk anıları

tiryaki
yaşanılmış onca sene vardır,her biri türlü türlü musibetlerle,acılarla dolu.her gecen gün daha bir yalnızlaşan daha bir çirkinleşen ruhun kendi içinde ördüğü kalın duvarlar bir zamanlar büyülü masallarla engin bir cennete acılan kapıları tek tek kapatır ta ardına kadar.
yaşadıkça öğrenilen tüm kurallar ,gercekler kendi egemenlğini kurmuş hayatın düzeneğine eklenir farkında olmaksızın,bilmeksizin.büyüdükçe tanrı’nın yüreklere bağışladığı tüm yüce duygular şeytani hırslara,arzulara esir düşer adeta.
geriye dönüp bakıldığında ise yüzlerde pembe bir tebesüme dönüşecek cocukluk anıları kalmıştır sadece.onca sene acımaksızın kendi sonunu hazırlayan ruhların ayakta kalmış tek sütunudur cocukluk.

serde erkeklik var ağlayamam

tiryaki
erkek her bir şeyi bilmek,her bir şeyden anlamak zorundadır:erkek dediğin güçlü olmalıdır,bilgili olmalıdır;hem kibar hem de asi.hem espirili,hem ciddi.hem vakur hem de yeri geldiğinde çocuksu.
erkek dediğin laf altında kalmayacak öyle,vurdumu devirecek.evini kendi kurup kendi büyütecek.kardeşine,bacısına,arkadaşına her birinden hatırını eksik etmeyecek.bir yerde bir vukuat varsa erkek koşacak at gibi yetişecek,yardım edecek.
erkeğe zayıflık yakışmaz öyle,hele ki ağlamak...

erkek deyip deyip adeta tanrılaştırdıkları bu zavallı yaratıkların da sonuçta onlar gibi et ve kemikten yaratıldığını bilmek istemezler.kafasını dinlemesine,hissetmesine,hele ki ağlamasına hiç hakkı yoktur çünkü erkeklerin .
olur mu hiç?
erkek dedikleri nedir ki?...

ahmet kaya

tiryaki
geçen akşam ahmet kaya’nın o asi yüzü televizyonun ekranında belirdiğinde, "ben öldüğümde" diyordu, "kimse arkamdan memleketini sevmiyordu demesin, ben bu memleketi ardahan’dan edirne’ye kadar severim."

ölmüş bir adam konuşuyordu karşımda.

"ben öldüğümde..."

"ben öldüğümde kimse memleketini sevmiyordu demesin."

öldüğü günün akşamında hiç büyümeyen şişman ve öfkeli çocuk yüzüyle karşıma çıkan adamın şarkılarını dinleyen milyonlarca insana vasiyeti bu acıklı cümleydi, "memleketimi sevmediğimi söylemeyin."

bu memleketin şarkılarını söyleyen bir insan niye arkasından "memleketini sevmiyordu" deneceğinden kuşkulanıyordu ki...

bir gece mikrofonu alıp "ben kürtçe şarkı söyleyeceğim" demiş, bu masum cümle yüzünden "hain" ilan edilip sürgüne yollanmış, hakaretlere uğramış ve genç yaşında ölmüştü.

onu ölüme götüren yolun ilk taşı o cümleyle konmuştu. "kürtçe şarkı söyleyeceğim."

kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapsızdı.

besteler yapmayı, şarkılar söylemeyi, içmeyi, dostlarıyla sohbet etmeyi, çocuklara tanınan sevimli bir özgürlüğün içinde aldırmazca konuşmayı seviyordu, "ben berbere gitmem, giden de hoşlanmam" bile diyebiliyordu.

sanatla uğraşanların çoğu gibi kocaman bir çocuktu işte ve bu ülkede yaşayan çoğu insan gibi çocukluğundan ve gençliğinden yaralar taşıyordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acılı yaralar.

coşmuş, "kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti.

bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladık.

"yağmurlarını bile tanımadığı" şehirlerin sokaklarında yapayalnız dolaşmaya mahkum ettik.

tanıdığı bir yüzle karşılaşmadığı, bildik bir kokuyu duymadığı yabancı sokaklarda dolaştı.

aylarca yalnızlığının içinde savrulup durdu.

şarkılarını sevenlerin sevgisine alışmıştı, sevgisiz kaldı.

o sevgiyi aradı.

her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdiği topraklardan biraz daha kopartan konuşmalar yaptı.

insanlar onun coşkulu bir şarkıcı olduğunu unutmuş, sanki bir politik lidermiş gibi söylediği her kelimenin altını çizerek ona başka bir kimlik giydirmeye koyulmuşlardı.

"kürtçe şarkı söyleyeceğim" cümlesiyle başlayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmişti.

yüzlerce şarkı yazmış, söylemiş, milyonlarca insan tarafından dinlenmiş, bu ülkenin insanlarına sesiyle acılar ve sevinçler bağışlamış biri "kürtçe şarkı söylemek" istediği için "hain" olmuştu, yaptığı her harekette, söylediği her sözde, attığı her adımda onun "hainliğini" kanıtlayan yeni izler bulmak için peşine düşmüşlerdi.

o, geri dönüşü olmayan bir yola itildiğini görüyor, öfkesinden o yolda daha hızlı koşuyordu.

her seferinde biraz daha hızlı, biraz daha hızlı.

her seferinde doğduğu topraklardan biraz daha kopartıldığını hissederek.

her seferinde biraz daha yaralı ve biraz daha yalnız.

öfkeli konuşmalar ve şarkıların ardından yağmurları bile yabancı sokaklarda yaşanan hüzünlü yürüyüşler geliyordu.

evini özlüyordu.

memleketini özlüyordu.

özlediği yerlere dönemeyeceğini anlıyordu. kırk yaşını daha yeni aşmıştı ve "içkisini bile sevmediği" bir diyarda hoşlanmadığı bir hayat kurmaya mahkum edilmişti.

"evimi özledim" diyordu, "balkonumda bacağı kırık mangalımı yakıp dostlarımla rakı içmeyi özledim."

ama ona evine dönmek yasaktı.

"kürtçe şarkı söylemek istiyorum" demişti çünkü.

sonra o dönüş yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramıştı sevgiyi, öfkeyle aramıştı.

biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuğu olsaydı, onun o sert konuşmalarında, yumruğunu havaya kaldırarak söylediği şarkılarda açıkça hissedilen o çocuksu yalnızlığı ve kızgınlığı o toplum görür ve onu yeniden koynuna alırdı.

ama onun içinde doğduğu toplum o kadar güvenli ve güçlü değildi.

kelimelerden ve şarkılardan korkan insanların yaşadığı topraklarda doğmuştu.

o insanlara şarkılar, acılar, sevinçler bağışlamıştı ama o insanlar şimdi onu affetmiyordu.

o, "kürtçe şarkı söyleyeceğim" demişti.

ve, sürgünlere gönderilmişti.

ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmiş olanların, dinleyicilerinin, dostlarının, toprakdaşlarının ihanetine uğradığını düşünüyordu herhalde.

gidip politik toplantılara katılıyordu.

yumruğunu havaya kaldırarak şarkılar söylüyordu.

her sözüyle dönüş yolunu biraz daha kestiği halde, öfkesine sahip olamıyordu.

o bir şarkıcıydı.

çocuksuydu.

öfkeliydi.

yaralıydı.

ve, hayatının son döneminde yağmurlarını tanımadığı şehirlerde yalnızdı.

dilini bilmediği bir şehirde, karısının ve kızının kolları arasında öldü.

çabucak öldü.

bir çocuk gibi öldü.

daha önce sürgünde ölenler gibi yalnızlığıyla parçalanarak öldü.

tanımadığı bir ülkenin topraklarına gömüldü.

kürtçe bir şarkı söylemek istediğini söylediği için terkedilmiş olarak öldü.

kürtçe bile bilmiyordu.

artık bacağı kırık mangalını yakamayacak, dostlarıyla rakı içemeyecek, doğduğu toprakları bir daha göremeyecek.

bir daha şarkı söyleyemeyecek.

onun kürtçe şarkı söylemesi gibi bir tehlike kalmadı.

ah keşke şarkı söyleyebilseydim.

kürtçe bir şarkı söylerdim onun için.

yalnızlık üzerine bir şarkı, ölüm üzerine bir şarkı.

"şarkı söyleyen çocukları sevin" diye bir şarkı.

"ben öldüğümde kimse memleketimi sevmediğimi söylemesin" diye vasiyet eden birini anlatan bir şarkı.

kürtçe bir şarkı söylerdim onun için.

eğer şarkı söylemeyi bilseydim.

o şarkı söylemeyi biliyordu.

ama benim söyleyemediğim şarkıyı o da söyleyemedi.

yağmurlarını tanımadığı bir şehirde yalnız, öfkeli ve mahzun öldü.

söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir şarkı kaldı.

belki bir gün, o şarkı söylendiğinde, belki o da bizi affeder.

ahmet altan....

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol